Çoğuâhirete intikal ettikleri ve orada yaptıklarının hesabını vermekte oldukları için isim vermeden bikaç misal ile yetineceğim: İyi niyetli ama kalkıştığı iş için yetersiz bir doktor (bunu kendisi de söylüyor; s. 11), Hoca'nın mirac hakkındaki anlayış ve yorumunu reddeden bir kitap yazıyor (Mirac ve Hamidullah, İst
Pts 26 Muharrem 1439AH 16-10-2017AD. Tefsir Usûlü – 16 Muhkem Ve Müteşâbih Ayetler. by WEBMASTER. 0. Delâlet ettiği mana, başka beyana ihtiyaç duyurmayacak ölçüde açık olan, yani manası kolay anlaşılan ayet-i kerimelere muhkem ayetler denir. Manası, insanların tamamına veya birçoğuna kapalı olan ve anlaşılması için
Kuran’ı, ön yargısız, içten istekli ve iyi niyetli olarak oku. Müddessir-55 ve Zumer-23. Kur’an okumaya, “Rabbim, Kur’an’a çalışmaya başlayışım ve ayrılırkenki . anlayışlarımı doğru ve tutarlı kıl. Katından beni güçlü kılacak bir destek ver” duasını okuyarak başla. İsra-80. Kur’an okumaya
Nazarduaları olarak da bilinen bu ayetler ile sureler, okunduktan sonra nazar deÄ en kiÅ inin üzerinde adeta bir kalkan oluÅ turur. Nazara karŠı okunacak Nazar Duası Türkçe okunuÅ u, Arapça yazılıŠı ve anlamı Å u Å ekildedir: Hz.
Toplumlar yıllar boyunca din yalanı ile kontrol altına alınmış paraları çalınmış köle yapılmışlardır.Önemli olan yaratıcıya inanmak değil onun dinini bulabilmektir.Tek hak dini Salamizm yüzyıllardır gizlice yürüttüğü çalışmalarını artık size sunma kararı almıştır.Salamizm ilk yazımda bahsettiğim gibi dostluğu amaçlayan büyük bir kuruluştur.Salamist
89fLv. 03 Temmuz 2008, 0144 Mesaj No1 Medineweb Üyesi Durumu Medine No 698 Üyelik T. 01 Ocak 2008 Arkadaşları0Cinsiyet Mesaj 136Konular 82 Beğenildi0 Beğendi0 Takdirleri10 Takdir Et Konu Bu Üyemize Aittir! Affedici olmak ile ilgili ayetler.... Affedici olmak ile ilgili ayetler.... Kuran'da tavsiye edilen güzel ahlak özelliklerinden biri de "affedici ve bağışlayıcı olmak" tır Sen af veya kolaylık yolunu benimse, İslam'a uygun olanı örfü emret ve cahillerden yüz çevir. Araf Suresi, 199 Bir başka ayette Allah, "... affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." Nur Suresi, 22 şeklinde buyurmaktadır. Kuran ahlakından uzak yaşayan kimseler için affetmek son derece zordur. Çünkü yapılan bir hata karşısında hemen öfkeye kapılırlar. Ancak Allah müminlere affetmenin daha güzel bir davranış olduğunu bildirmiştir Kötülüğün karşılığı, onun misli benzeri olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse dirliği kurup-sağlarsa artık onun ecri Allah'a aittir... Şura Suresi, 40 ... Yine de affeder, hoş görür kusurlarını yüzlerine vurmaz ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Teğabün Suresi, 14 Kuran'da "Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir." Şura Suresi, 43 ayetiyle de affetmenin üstün bir ahlak özelliği olduğu haber verilmektedir. Dolayısıyla müminler affedici, merhametli, hoşgörülü davrananlar ve Kuran'da bildirildiği gibi onlar, "öfkelerini yenenler ve insanlardaki haklarından bağışlama ile vazgeçenlerdir." Al-i İmran Suresi, 134 Müminlerin affedicilik anlayışları, Kuran ahlakını yaşamayan kimselerinkinden çok farklıdır. Bazı kişiler, karşılarındaki kişiyi bağışladıklarını söyleseler de, bu kişilerin kalplerindeki kin ve kızgınlıktan kurtulmaları uzun sürer. Tavırları genellikle bu kızgınlığı yansıtacak şekildedir. Müminlerin affediciliği ise samimidir. Müminler insanın dünyada imtihan olan, hata yaparak öğrenen bir varlık olduğunu bildikleri için hoşgörülü ve şefkatlidirler. Ayrıca müminler, tamamen haklı oldukları ve karşı tarafın tümüyle haksız olduğu bir durumda bile hiç tereddütsüz affedebilirler. Affetme konusunda, hataları, büyük ya da küçük olarak ayırmazlar. Bir kimse hatayla büyük bir kayba sebep olabilir. Ancak meydana gelen her olayın Allah'ın kontrolünde ve bir kader dahilinde geliştiğini bilen müminler, bu tür bir olay karşısında tevekküllü davranır ve kişisel bir kızgınlık içine girmezler. Konu Sahibi akgün 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü... Tefsir Çalışmaları akgün 0 1805 20 Kasım 2010 2312 Meşrulaştırılmaya çalışılan Haram Alay etmek .... Kur'ân-ı Kerim Genel Vuslat Zamanı 1 1851 14 Kasım 2010 2018 Kainatın Efendisi akgün 5 1690 14 Kasım 2010 2013 Ali Şeriati'ye Reddiye AlimlerRh Vuslat Zamanı 22 9854 14 Temmuz 2009 2021 Yüreğim seninle mühürlensin... Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler huzzam 2 1492 02 Temmuz 2009 1726 30 Kasım 2009, 2145 Mesaj No2 Medineweb Emekdarı Durumu Medine No 2 Üyelik T. 10 Nisan 2008 Arkadaşları3CinsiyetErkek MemleketMALAZGIRT Yaş45 Mesaj 295 Beğenildi111 Beğendi24 Takdirleri61 Takdir Et RE Affedici olmak ile ilgili ayetler.... Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir." Şura Suresi, 43 22 Aralık 2009, 2036 Mesaj No3 Medineweb Üyesi Durumu Medine No 2923 Üyelik T. 06 Ağustos 2008 Arkadaşları0Cinsiyet Mesaj 82Konular 13 Beğenildi0 Beğendi0 Takdirleri10 Takdir Et RE Affedici olmak ile ilgili ayetler.... "öfkelerini yenenler ve insanlardaki haklarından bağışlama ile vazgeçenlerdir." Al-i İmran Suresi, 134 22 Aralık 2009, 2154 Mesaj No4 Medineweb Emekdarı Durumu Medine No 6969 Üyelik T. 10 Şubat 2009 Arkadaşları32Cinsiyet MemleketAnkara Mesaj 28 Beğenildi96 Beğendi27 Takdirleri592 Takdir Et RE Affedici olmak ile ilgili ayetler.... Kötülüğün karşılığı, onun misli benzeri olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse dirliği kurup-sağlarsa artık onun ecri Allah'a aittir. Herşeyi yaratan halk eden Allah gün aşırı neler yapıyoruz bizler Allahtan af dileyip kendi dirligimizi istemek dururken başkalarıyla olan münasebetlerimizde dibe vuranlardan olmayalım insAllah..Allah razı olsun... 17Haziran 2014, 0553 Mesaj No5 Medineweb Emekdarı Durumu Medine No 38944 Üyelik T. 09 Şubat 2014 Arkadaşları61CinsiyetBayan Cevap Affedici olmak ile ilgili ayetler.... 19Haziran 2014, 0923 Mesaj No6 Medineweb Emekdarı Durumu Medine No 27691 Üyelik T. 25 Nisan 2013 Arkadaşları15CinsiyetANNE MemleketARZ Yaş39 Mesaj 105 Beğenildi87 Beğendi4 Takdirleri10 Takdir Et Cevap Affedici olmak ile ilgili ayetler.... Allah,hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. Kişinin nefsinin Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et." Bakara Suresi, 286 20Haziran 2014, 1005 Mesaj No7 Medineweb Emekdarı Durumu Medine No 27691 Üyelik T. 25 Nisan 2013 Arkadaşları15CinsiyetANNE MemleketARZ Yaş39 Mesaj 105 Beğenildi87 Beğendi4 Takdirleri10 Takdir Et Cevap Affedici olmak ile ilgili ayetler.... Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir Nur Suresi, 22 28 Temmuz 2014, 0322 Mesaj No8 Medineweb Emekdarı Durumu Medine No 38944 Üyelik T. 09 Şubat 2014 Arkadaşları61CinsiyetBayan Cevap Affedici olmak ile ilgili ayetler.... Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız şüphesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir. Nisa Suresi 149 29 Temmuz 2014, 1316 Mesaj No9 Meal Gurubu Üyesi Medineweb Usta Üyesi Durumu Medine No 44096 Üyelik T. 07Haziran 2014 Arkadaşları7Cinsiyet Memleketyozgat Yaş31 Mesaj 289Konular 36 Beğenildi9 Beğendi6 Takdirleri60 Takdir Et Cevap Affedici olmak ile ilgili ayetler.... Güzel bir söz ve mağfiret bağışlayıp iyi davranma, arkasından eza gelen başa kakılan bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah Gani'dir, Halîm' __________________ Melikin atıyyelerini ancak matıyyeleri taşır.
Tekfir konusu, zamanımızın en büyük yanlışlarından birine düşen olan tekfirci fırkalar ile büyük önem arz etmektedir. İşte Ali Hoşafçı Hoca Efendi tarafından kaleme alınan bu Tekfir Makalesi ile tekfir konusu hakkında aydınlatıcı bilgilere sahip olacasınız. Makale ile tekfirin ayet, hadis ve usûllerde kurallarını öğrenecek, bir tekfirciyi ilk konuşmasında tanıyabileceksiniz. Küfür, ke-fe-ra / كَفَرَ fiilinden mastar olup, lugatta bir şeyi örtmektir. Bu sebepledir ki, kalbindeki inancı gizleyen ve imân etmeyen kişiye “kâfir” dendiği gibi, tohumu toprağa gömdüğü için çiftçiye, karanlığı ile her şeyi örttüğü için geceye de “kâfir” denmiştir. [1] Tekfir, tef’il vezninden mastar olup, kişiyi küfre nispet etmek, kâfir saymak, kâfir olarak çağırmak gibi manalara gelir. [2] Bir Müslüman’ı veya Müslüman kabul edilen bir kimseyi küfre nisbet etmek manasına gelen tekfir, İslâm tarihi boyunca grupların elinde bir silah olarak kullanılmıştır. Hangi inanış ve ifâdenin, hangi hareket ve davranışın, kişiyi imân sınırından çıkardığı, hicri ilk asırdan başlayarak günümüze kadar münakaşa edilmiştir. [3] Bazı Müslümanlar, bazı Müslümanları kâfirlikle itham edip, kendi davalarının haklılığını ispat etmek için âyet ve hadisleri delil göstermişler, bundan dolayı da değişik fırkalara ayrılmışlardır. Bu durum İslâmî hizmetlerin dağılıp parçalanmasına ve Müslümanların güçlerinin azalmasına yol açmıştır. Dolayısıyla bu durum İslâm karşıtlarının güçlenip, Müslümanların zayıf duruma düşmelerine ve sömürülmelerine neden olmuştur. İşin kötü tarafı, hepsi de haklı olduklarını sanıyor ve karşı taraftaki Müslümanları da kurtarmaya çalıştıklarını söylüyorlardı. Böylelikle daha büyük bir heves ve iştahla insanları tekfir edip, mücadele ediyorlardı. Ancak, Allah Celle Celalühü, bize bu mücadele şeklini yasaklıyor. Tekfir Konusu ile İlgili Âyetler وَأَطِيعُوا اللهَ وَرَسُولَهُ وَلا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ. “Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin! Sonra korkuya kapılıp zaafa düşersiniz, rüzgârınız kuvvetiniz gider. Sabredin, şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” [4] وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَآءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذالِكَ يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ. “Hepiniz Allah’ın ipine dinine sımsıkı sarılınız ve birbirinizden ayrılmayınız! Allah-u Teâlâ’nın üzerinizdeki nimetini hatırlayınız Hani siz birbirinize düşman idiniz de, Allah kalplerinizi ısındırmış ve O’nun nimeti sebebiyle kardeşler oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size âyetlerini böylece açıklıyor, ta ki doğru yola eresiniz.” [5] يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ فَتَبَيَّنُوا وَلا تَقُولُوا لِمَنْ أَلْقَى إِلَيْكُمُ السَّلامَ لَسْتَ مُؤْمِنًا تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ كَذَلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُوا إِنَّ اللهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا. “Ey imân edenler! Allah-u Teâlâ’nın yolunda savaşa çıktığınız za-man iyi anlayıp dinleyiniz. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının fani metaını arayarak sen mü’min değilsin demeyiniz.” [6] Allah-u Teâlâ Hazretleri أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ Biz hiç Müslümanları Allah’a teslim olmuş kulları, mücrimler gü-nahkârlar gibi tutar mıyız? Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz?” [7] buyuruyor. Tekfir Konusu ile İlgili Hadisler Cerir Radıyallahu anh ’dan şöyle rivayet edildi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem , beni Yemen’e İslam’a davet için gönderdi. Kabul etmedikleri takdirde onlarla savaşmamı emretti ve “Eğer Lâ ilâhe illallah derlerse, onların malları ve kanları artık bana haram olur” dedi. [8] Cabir Radıyallahu anh ’den, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu “Kim “la ilahe illallah Muhammedun Resulullah” derse, kanı bana haram olur, üç şey hariç dinini terkeden, zina eden evli ve haksız yere birini öldüren.” [9] Cabir Radıyallahu anh ’den Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in yanına bir adam geldi ve — Benim münafık bir komşum vardır, şöyle şöyle yapıyor dedi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem — “La ilahe illallah diyor mu?” dedi. Adam “Evet” dedi. Rasulullah “İşte o kimseleri öldürmekten nehyedildim.” [10] “Bizim gibi namaz kılan, kıblemize yönelen ve kestiğimizi yiyen kimse, Allah Celle Celalühü’ın ve Resûlü’nün teminatını elde etmiş kabul edilir. O halde böylelerini öldürmek suretiyle Allah Celle Celalühü’ın verdiği teminat ve ahdi bozmayınız!” [11] إِذَا الْتَقَى الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفِهِمَا فَالْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِى النَّارِ “İki Müslüman kılıçlarıyla birbirlerinin üzerine yürürlerse, öldüren de, ölen de ateştedir!” Bu söz üzerine Resul-i Ekrem’e “Ey Allah’ın Resûlü! Katili anladık, ama maktul niye ateşte?” diye sorulmuştu. “Çünkü o da kardeşini öldürme hırsı taşıyordu!” buyurdu. [12] Kim Müslüman kardeşine “kâfir!” derse, muhakkak ki o kelime, ikisinden birine döner. Kendisine kâfir denilen adam, gerçekten kâfir ise, söz onadır. Eğer kâfir değilse, küfür söyleyenin üzerine döner. [13] “Müslüman’ı kötülemek ve sövmek fâsıklık, onunla savaşmak küfürdür.”[14] كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُ “Her Müslüman’ın kanı, malı ve ırzı, diğer Müslüman’a haramdır.” [15] Bize Muhammed İbn Merzûk’un, Huzeyfe İbn el-Yemmân rivayetine göre; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu Sizin için en çok endişe ettiğim kişi; Kur’an’ı okuyan, Kur’an’ın güzelliği üzerinde görülen ve İslâm’ın yardımcısı olan, fakat Allah’ın dilediği zaman bundan uzaklaşan ve onu arkasına atan, komşusunun üzerine kılıçla yürüyüp/saldırıp onu Şirk ile itham eden kişidir.’ Ben Ey Allah’ın peygamberi, bu ikiden hangisi şirke daha layıktır; saldıran mı yoksa saldırılan mı şirkle itham edilen?’ diye sordum. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Bilakis, saldıran şirkle itham eden’, buyurdu. İbn Kesir Araf suresinin tefsirinde naklediyor ve hadis Ceyyiddir diyor. Bu hadisin zahiri ortada başka zaman hadisin zahirine uyulmalı diyenler şimdi apaçık olan bu ifadeyi görmezden geliyorlar. Selâm Vereni Tekfir Etme! “Ey imân edenler! Allah-u Teâlâ’nın yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyiniz. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının fani metaını arayarak sen mü’min değilsin demeyiniz.” [16] Benim münafık bir komşum vardır, şöyle şöyle yapıyor dedi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “La ilahe illallah diyor mu?” dedi. Adam “Evet” dedi. Rasulullah “İşte o kimseleri öldürmekten nehyedildim.” [17] “Bizim gibi namaz kılan, kıblemize yönelen ve kestiğimizi yiyen kimse, Allah Celle Celalühü’ın ve Resûlü’nün teminatını elde etmiş kabul edilir. O halde böylelerini öldürmek suretiyle Allah Celle Celalühü’ın verdiği teminat ve ahdi bozmayınız!” [18] Yukardaki ayet ve hadislere ve Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin, “komşusunun üzerine kılıçla yürüyüp/saldırıp onu Şirk ile itham eden kişidir”. Hadisi bir araya getirildiğinde yukarıdaki ayet ve hadislerin muhatabı Müslümanları ve “La ilahe illallah” diyen münafık komşusunu tekfir eden öldürmek isteyen tekfircilerin olduğu anlaşılır. Tekfirciler ne kadar inkar etseler de bu gerçeği değiştiremezler. Tekfir Konusunda Âlimlerin Görüşü İmâm Gazâlî v. 505/1111 “Tevil hususunda hataya düşmenin, tekfiri gerektirdiği hakkında bizce hiçbir nass sabit olmamıştır. Bu sebeple böyle bir iddiada bulunanların, delil getirmeleri gerekir. Lâ ilâhe illallâh demekle, kesin olarak can ve malın korunmasının sağlanacağı hakkında naslar sabit olmuştur” der. İmâm Âzam v. 150/767 diyorki, bidatçıların kusurlarından biri de, birbirlerine kâfir demeleridir. Ehl-i Sünnetin güzel tarafı da, hata edince birbirlerini tekfir etmemeleridir. [19] İmâm Şâfiî v. 204/819 der ki Ben Ehl-i hevâ ve bidatten hiçbir şahsın şehadetini reddetmem. İbn Teymiyye v. 728/1328 Bazı Müslüman âlimleri görüşlerinden dolayı tekfir etmesi ve cumhur ulemaya muhâlif görüşleri neticesinde birkaç kez hapse atılmış ve sonuncusunda da orada vefat etmiştir. Buna rağmen tekfir hakkında şunları bildirmektedir Hiçbir Müslüman’ı, işlemiş olduğu bir fiil veya ehl-i Kıblenin hakkında münakaşa ettiği meseleler gibi, herhangi bir meselede, düşmüş olduğu hata yüzünden tekfir etmek câiz değildir. Selef’in birçok meseleyi tartışmasına rağmen, onlardan hiç birisinin, muayyen bir kimseyi ne küfür ve fâsıklıkla, ne de isyanla suçladıklarına şahid olunmaz. [20] İmam Şevkani şöyle der Sahibi fiiliyle İslam milletinden küfür milletine geçmeyi istemediği halde, kendisinden küfrü bir fiilin meydana gelmesine itibar edilmez. Aynı zamanda manasını kabul etmediği halde müslümanın küfre delalet eden bir sözü söylemesine de itibar edilmez. Bilmeden Allah’tan başkasına secde eden de tekfir edilmez …” [21] Küfür isnadı, iki başlı ok gibidir. Oku atınca, karşı taraf kâfirse orada kalır, şayet değilse, ok geri döner sahibini vurur, yani söyleyen kâfir olur. Fıkıh kitaplarında da, kendisine kâfir denilen kimse, kâfir değilse, Müslüman ise, söyleyenin kâfir olacağı bildiriliyor.. Müslüman olduğunu söyleyen, Kelime-i şehadet okuyana, şüphe ile küfür damgası basılamaz. Müslüman olduğunu söyleyen bir kimsenin bir işinde veya sözünde birçok küfür ihtimali ile bir iman ihtimali veya küfür olması şüpheli olan bir ihtimal bulunsa, buna kâfir dememelidir. Çünkü müslüman iyi zan olunur… Redd-ül-Muhtar. Ehl-i Kıblenin Tekfiri Ehl-i Kıble’den hiçbir kimseyi, hiçbir günah sebebiyle -o günahı helâl saymadıkça-kâfirlikle suçlamayız.’ İmâm Tahâvî, Akîdetü’t-Tahâviyye, İbnu Ebî’l-İz Şerhi 316, el-Mektebu’l-İslâmî,1408 Kişi kendini îmâna sokan şeylerden hepsi veya bir kısmı, yâhud da birini inkâr etmedikçe dinden çıkmaz, sözü doğrudur. Kişi, işlemiş olduğu yanlış zannedilen bir fiil hakkında, karşıt bir nassı biliyor olabilir. Tevil etmiş olabilir. Tevilinde hata etmiş olsa bile, o kimse tekfir edilemez. Tevil ise fıska manidir. “İctihadın sürüklediği hata, itaat-sizlik sayılmaz.” “el-Hulâsa” ve diğer kitaplarda da şu ibâre geçmektedir “Şayet bir meselede tekfiri gerektiren birçok vecihler yani ihtimaller varsa, buna karşılık, tek bir vecih bile tekfire mâni olur. Müftâ bih görüşe göre, müslüman hakkında hüsn-i zanda bulunmanın gerekliliğinden dolayı, onun tekfire mâni olan bir veche yönelmesi, kendisini tekfirden kurtarır.” es-Seyid Sıddık Hasan Han “er-Ravdatu’n-Nediyye” isimli eserinde eş-Şevkânî’nin “es-Seylu’l-Cerrar” eserindeki şu sözünü nakletmiştir “Bil ki, bir müslümanın İslâm dininden çıktığına ve küfre girdiğine hükmetmeye yönelmek gündüzün güneşinden daha açık bir delil olmadıkça, Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş olan hiçbir müslüman için gerekli değildir. Çünkü sahâbeden bir grubun tarikiyle rivâyet edilmiş sahih birçok ha¬dislerde, “Her kim kardeşine “ey kâfir” derse, mutlaka ikisinden biri bunu hak eder.” ibâresi sâbit olmuştur. Tekfir Konusunda Kurallar 1- Te’vil Mümkünse Tekfir Edilmez Te’vil edilebilecek bir durum varsa, bu te’vil, bizim açımızdan geçersiz ve hatalı da olsa te’vil sahibi tekfir edilmez. Hâricîlerin tekfir edilmemesi örneğinde olduğu gibi. 2- İctihadî ve zannî delillerle küfür kabul edilen konularda tekfirden kaçınılmalıdır. Suç, şüphe ile zâil olur; hadler şüphe durumunda düşer. Tekfir, had cezası gerektiren suçlardan daha büyük bir suçlamadır. 3- Ehl-i kıble tekfir edilmez. Ehl-i kıble Kıbleye, yani Kâbe’ye doğru yönelerek namaz kılmanın farz olduğuna inanan, ancak inanç esaslarını değişik şekillerde yorumlayan farklı mezheplere bağlı bütün Müslümanları ifade eder. Kelime-i şehâdeti söyleyip içeriğine iman eden, zarûrât-ı diniye adı verilen İslâm’ın temel hükümlerini kabul eden ve namaz kılan kimsenin tekfir edilmesine Ehl-i Sünnet karşıdır. Ehl-i kıble olan Müslümanların tekfir edilemeyeceği hususu, Ehl-i Sünnet’in genel prensipleri arasında yer almaktadır. 4- Te’vilsiz tekfir, şeksiz küfürdür. Muvahhid mü’minlerin görevi tebliğdir. Tebliğ, kesinlikle tekfirden üstündür. Müslümanların hedefi, kişiyi küfre teslim etmek değil; aksine küfrün pençesinden kurtarmaktır. Suç, şüphe ile sâkıt olur. Tekfir gibi büyük bir suç da şüphe ile düşmelidir. “Şüphelerden dolayı hadleri kaldırınız uygulamayanız” İçinde taş var diye pirinci atmadığı gibi, hatta taşların içinde pirinç varsa onu da ayıklar. Tevhid konusunda aşırı hassâsiyet, tekfir konusunda da aşırı ihtiyat gerekir. Kimse bir şahsın ictihadını ya da kendi anlayışını, beşerî bir yorumu, başka insanlara inanç esası olarak dayatma hakkına sahip değildir. Mânâya delâleti zannî olan şahsî açıklama veya yorumu kabul etmeyenleri tekfir etme hakkına hiç kimse sahip değildir. Delâleti ve sübutu kat’î olan vahyin hükümleri mutlak doğrulardır. Bu doğrular, kişilere, zamana ve coğrafyaya göre değişmez. Bunun dışındaki doğrular, nisbî göreceli doğrulardır. İctihadî hükümler, şahsî yorum ve tefsirlerdeki doğrular, zannî ve tartışmalı doğrular sınıfına girer. Bunlar tüm müslümanları bağlayıcı olamaz. Dolayısıyla, içinde şüphe bulunan zannî, göreceli, değişken beşerî doğrularla; yani zayıf delillerle hiçbir mü’min tekfir edilemez. Eğer böyle bir konunun şirk olduğuna hüküm veriyorsak, onu her nasılsa işleyen kimsenin, gerekçelerini, bu konudaki nassların kendisine ulaşıp ulaşmadığını, ulaştı ise onlardan nasıl bir anlam çıkardığına bakılmalı Şirk işlediği iddia edilen Müslüman savunduğu görüş için bir hadis delil getirdiğinde bir muhaddis o hadise sahih derken başka iki muhaddiste zayıf derse o zaman şüphe var demektir. Şüphe varsa hucceti ikame etmiş olmazsın tekfir edemezsin o müslümanı yaptığına şirk denmez. Te’vil, yapılıyorsa ve başka bir mâzereti var ise tekfir edemeyiz. Çünkü işin içine şüphe girmiştir. Mü’minlere yönelik suizan yasaklanmış; hüsn-i zan tavsiye edilmiştir. Kur’an, zanla hüküm verilemeyeceğini açıklar. Farklı düşünen, farklı davranışta bulunan iyi niyetli, samimi müslümanlarla tartışmak, kardeşçe ve “birbirlerine karşı merhametlidirler” ferman-ı İlâhîsine uygun üslupta karşı fikir ileri sürmek, uyarmak mümkündür, câizdir. Fakat onları tekfir etmek câiz değildir. Çünkü bir kimsenin kâfir olmasının şartı iltizamdır küfrü benimsemesidir, yahut da söz ve davranışının İslâm içinde kalmasına müsait hiçbir te’vile ihtimal taşımamasıdır. 5- Tekfir kararı şahıslara bırakılmış değildir. Tekfire İslâm mahkemesi karar verir. İslâm devletinde bir müslümanın küfre girip girmediğine Ulu’l-emr veya nâibi; İslâm’ın hâkim olmadığı yerlerde ise, mür’minlerin kendi içlerinden seçtiği imam karar verir. Hariciler ve Harici Zihniyette Olanlar Hâricî zihniyetinde olanlar nassların zâhirlerine kaskatı sarılıp, âyetlerin ve hadislerin ruhuna nüfuz edemediklerinden “إِنِ الْحُكْمُ إِلا لِلهِ / Hüküm ancak Allah’ındır” [22] âyetine dayanarak Sıffın Savaşı’nda hakem usulünü kabullenmesi sebebiyle Hazreti Alî’ye v. 40/661 “Ey Ali, Allah’ın kitabı ortada iken, sen insanların hakemliğine gider, onların hükmüne uymaya karar verirsen, seni öldürerek; Allah’ın rızasını kazanırız.” dediler. Dikkat ederseniz, bu yargılarıyla Allah rızasını kazanacaklarını zannediyorlar. Bu zamanda da Müslümanları tekfir edenler, yaptıklarından dolayı pişman olmuyorlar. Çünkü; tekfirlerinde bir âyete dayanıyorlar ve Allah rızasını kazanacaklarını iddia ediyorlar. Hâricîler, Hazreti Osman v. 35/656, Hazreti Ali, Hazreti Talha v. 36/656, Hazreti Zübeyr v. 36/656, Hazreti Âişe v. 58/678, Hazreti İbn Abbâs v. 68/687 radıyallahu anhüm ve onlarla aynı görüşü benimseyen diğer Müslümanların da küfre düştüklerini, ebedi olarak Cehennemde kalacaklarını, öldürülmelerinin mübah olacağını, mallarının da ganimet olarak alınabileceğini iddia ediyorlardı. Bu zamanda da aynı Hâricî mantığıyla Müslümanları tekfir edenler var. Hâricîler hükmün Allah’a özgü olduğunu ve bu yüzden iki hakemin görüşünü kabul etmenin Kur’an ve ilgili ayeti dikkate almamak olduğunu söylemekteydiler! Ayetleri bu şekilde yorumlayarak müşrikler için nâzil olan âyetleri, Müslümanlar için kullandılar. Günümüzde bazı Müslümanlar aynı şekilde “Kim Allah Celle Celalühü’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar kâfirlerin ta kendileridirler” ayetini böyle yorum yaparak Müslümanlara kafir müşrik diyorlar. Hâricîler ve Mu’tezile “Kim Allah Celle Celalühü’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar kâfirlerin ta kendileridirler” âyetinin zâhirine göre Allah Celle Celalühü’ın indirdiği hükümleri kalben tasdik eden kişinin, bu hükümleri gereğince amel etmemesinin, kendisini kâfir yapacağını ileri sürmüşlerdir. Halbuki Ehl-i Sünnet kelamcıları bu âyeti de “Kim Allah Celle Celalühü’ın indirdiği ile hükmetmemeyi helal görürse”[23] Allah’ın indirdiği hükümlerin bâtıl olduğunu iddia edenler, diye tevil etmişlerdir. [24] Abdullah b. Ömer v. 73/692 Hâricîler zümresi için “Onlar, müşrikler için nâzil olan âyetleri, Müslümanlar için kullanıyorlar,” [25] demiştir. İbni Teymiyye şöyle Der “Hariciler Kur’an ayetlerini kendi inançlarına göre te’vil ettiler ve buna muhalefet edenleri de tekfir ettiler.”[26] Bir ata sözü var keskin sirke küpüne zarar verir. Müslümanın getirdiği delilleri kabul etmeyip tekfir edenleri, gün gelir kendi tekfirci cemaatı onu tekfir edip öldürür. Suriyede olduğu gibi. Bazı tekfirciler aynı itikate sahip olduğu aşırı tekfircilere karşı olduklarını söyleyip tekfirci olmadıklarını söylerler. Bir yanda da savunduğu görüşlere mezhep imamlarından, selef alimlerinden ve hadislerden delil getiren sufileri tekfir ederler. Tekfir ederken de biz önce hucceti ikame eder kabul etmezse tekfir ederiz derler. Neticede tekfir etmiş olurlar. Ağzımızı gönlümüzü müslümanım diyenleri tekfir etmekten sakındıralım. Ne ekersen onu biçersın. Biz tekfir değil vahdet, birlik, beraberlik ve dayanışma ekelim. Tekfir konusunun önemini anlamak için günümüzde suriyede ve ırakta bir birlerini tekfir edip öldüren Müslümanların düştüğü hale bakmak yeterli olucaktır. Geçmişte ve günümüzde, birbirlerini tekfir eden Müslüman gruplara baktığımızda, tekfir olunmaları için gereken şartların tamamen yukarıda âlimlerin söylediği şekilde oluştuğunu görmüyoruz. Çünkü; Tekfir Etmede Sorunlar 1- Her iki taraf da, getirdikleri delillerle, dayanakları tükenip bir birlerine teslim olmuyorlar. 2- Her iki taraf da, bir âyeti veya hadisi kendilerine göre yorumlamakta ve tevil yollarını devam ettirmekteler. 3- Her iki taraf da, küfrü kasdetmediği gibi, küfrü de tercih etmiyorlar. 4- Her iki tarafın da niyeti iyi, iki tarafa da gittiğinizde, mantıklı cevaplar alıyorsunuz. Tekfir Hastalığına Yakalanmış Müslümanlar Bunlara rağmen, tekfir hastalığına yakalanmış bazı Müslümanlar için, öncelikle İslâm’ın birliği ve güçlenmesinden ziyade, diğer Müslümanlarla yaptığı münazarada haklı çıkma duygusu geçerlidir. Hatta bu iyi niyetten oluşan hırs, kendi âlimlerinin kitaplarını tercüme ederken inandığı, savunduğu fikrin zıttı görüşler gördüğünde, onu gizleyebilmekte. Diğer kitapları araştırırken münazarada kendisini zor duruma düşürecek bir delille karşılaştığında, bunu hem kendi gibi düşünenlerden, hem de karşı taraftan saklayıp, tekfirde aşırılığa gitmektedir. Bu hastalıklı Müslüman’a, kendi âlimlerinin kitaplarından, kendi düşüncesini çürütecek deliller sunulduğu zaman, “Benim âlimim de bir insandır. Hata yapabilir. Aslında benim ölçüm Kur’ân ve Sünnettir” diyerek kendini haklı çıkarmaya çalışır. Ona, kendi âliminin görüşünde hadis delil getirdiği söylenince de, bu sefer hırçınlaşıp, sertleşip aynı lafları tekrarlamaya başlar. Bu saydığımız tipteki Müslümanlar çok azdır. Bunlar, ya İslâm düşmanları tarafından, Müslümanlar arasında fitne çıkartmak için görevlendirilmiş birileri veya hakikaten iyi niyetli, fakat ölçüyü kaçırmış Müslümanlar olabilir. Bu durum, her iki taraf Müslümanları için geçerlidir. Bunların tedavisi zordur. Çünkü niyetlerini bilmediğimiz gibi, müdahale edecek yaptırım gücümüz de yoktur. Her iki halde, bu kimseleri uyarmak, yaptıklarını takdiri etmeyip, gerekirse cemâatten uzaklaştırmak lazımdır. Çünkü bunlar, cemâat içindeki samimi ve olgun Müslümanları etkilediği gibi, yeni gelen gençlere de tekfir hastalığını bulaştırıp, her Müslüman’ın özlediği birlik beraberlik duygusunun temeline dinamit koyarlar. Her iki taraftan âlimlerimizin, cemâatlerine bu konunun ehemmiyetini biraz daha sık duyurmalarını temenni ediyoruz. Allah hepsinden razı olsun, sayılarını artırsın. Amin. İleriki bölümde yazacağımız gibi, Müslümanların tekfir edilebilmeleri için gereken şartların oluşmadığını ve tartışılan konularda, ortak bir yol bulunmasına sebep olmak umuduyla, elimizden geleni yapmaya calışacağız. İhtilaflı meselelerden, ölünün işitip işitmeme meselesi ile başlayalım. [1] el-Bâkillânî, et-Temhîd, s. 348; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtar, III, 284. [2] İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, V, 145. [3] Prof. Dr. Ahmed Saim Kılavuz, İman Küfür Sınırı, Tekfir Bölümü bu eserden alıntı yapılmıştır. Marifet yayınları, İstanbul, 2000. [4] el-Enfâl 8/ âyet-i kerime, Müminler arasında ihtilaf ve tefrikanın pek büyük bir zarar olduğunu, ehl-i hakkın ittifaklarının ise tevfik-i ilahînin, yani Allah’ın muvaffakiyet vermesinin başlıca vesilesi olduğunu bildirmektedir. Prof. Dr. Suat Yıldırım Meâli. [5] Âl-i İmrân 3/103. İslâm’dan önce Arabistan’da insan hayatının hiç değeri kalmamıştı. En ufak sebeple insanlar vicdansızca öldürülüyordu. Kabîle savaşlarının, kan dâvalarının sonu gelmiyordu. Meselâ Medine’deki Evs ve Hazrec kabileleri 120 yıldan beri sürekli savaş halinde idiler. İslâm sayesinde birbirlerinin kardeşi oldular. Prof. Dr. Suat Yıldırım Meâli. [6] en-Nisâ 4/94. [7] el-Kalem 68/35, 36. [8] İbn Ebi Şeybe, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları 3/6. [9] Ebi Şeybe, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları 3/6. [10] Ebi Şeybe, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları 3/6. [11] Buhârî, Salât 28 Ebû Dâvud, Cihâd 95. [12] Buhârî, Diyât 2, Fiten 10; Müslim, Fiten 14, Ebu Davud, Fiten 5, Nesâî, Tahrim 29. [13] Buhârî, Edeb 73 Müslim, İmân 212, Muvattâ, Kelâm 1 [14] Buhârî, İmân 36; Edeb 44; Müslim, İmân 116; Tirmizi, el-Birrü ve’s-Sıla 2. [15] Müslim, el-Birrü ve’s-Sıla 10, Ebû Dâvud, Edeb 40, Tirmizî, el-Birrü ve’s-Sıla 18 [16] en-Nisâ 4/94. [17] Ebi Şeybe, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları 3/6. [18] Buhârî, Salât 28 Ebû Dâvud, Cihâd 95. [19]Fıkhu’l-Ekber, Aliyyu’l-Kari Şerhi, s 429, İst, 1579; Bağdadî, el-Fark, s 119. [20] Mecmuatü’r-Resail ve’l-Mesail adlı kitabının 5. cildinde, s. 159-201. [21] Neylul Eftar – es-Seylul Cerar [22] Yûsuf 12/40. [23] el-Maturidî, et-Tevhid s. 348. [24] Buraya kadar olan kısım, Dr. Ahmet Saim Kılavuz’un İman Küfür Sınırı adlı eserinden alıntı yapılmıştır. [25] Buhârî, İstitabe 6. [26] Mecmuu’l Fetava, 20/164
Delâlet ettiği mana, başka beyana ihtiyaç duyurmayacak ölçüde açık olan, yani manası kolay anlaşılan ayet-i kerimelere muhkem ayetler denir. Manası, insanların tamamına veya birçoğuna kapalı olan ve anlaşılması için ayrıca açıklamaya ihtiyaç duyulan ayet-i kerimelere de müteşâbih ayetler denir. Muhkem ayet, tek mana içerir; müteşâbih ayet, birden fazla anlama delâlet edebilir ve bunlardan birini tayin edebilmek için başka bir delile ihtiyaç duyulur. Kur’an’da, farz, helal-haram hükümlerini içeren ayetler muhkemdir. Bu, hayatımızı tanzim eden kuralları bildiren ayetlerin, gayet açık ve anlaşılır olması demektir. Bu gruba dahil olan konularda tevil yapmak yersizdir. İbn Abbas ra’dan gelen bir rivayette şöyle geçer “Muhkemler, nâsih, helal, haram, hudûd ceza hukuku, ferâizdir miraz hukuku; bunlar iman edilip aynı zamanda amel edilen konulardır. Müteşâbihler ise mensûh, mukaddem, muahhar, emsâl misaller ve yeminlerde bulunur, bunlar iman edilen fakat amelî olmayan konulardır.” Tefsir usulü alimleri, müteşâbih ayetleri genel olarak iki kısımda incelemiştir. Bunlardan birincisi, muhkem ayetlerle mukayese edilerek anlaşılan müteşâbih izâfi müteşâbih ayetlerdir. İkincisi ise, hakikatını bilmeye imkan olmayan müteşâbih mutlak müteşâbih ayetlerdir. Anlaşıldığı üzere müteşâbih ayetlerde, Allahu Teala, muradını gizli olarak buyurmuştur. Bu gizlilik bazen lafızda, bazen manada, bazen de her ikisinde birden olur. a Müteşâbihliğin sadece lafızda olması Lafızda müteşâbihlik, bazen tek kelimede olur. Bu, kelimenin az bilinen =garip ya da birden fazla anlam ifade eden =müşterek /sesteş olmasından kaynaklanır. Garib kelime ile ilgili örnek Abese Sûresi’nin 31. ayette geçen “ebben” kelimesidir. Kelime, kullanılmayan, bilinmeyen bir kelimeydi. Sözlükte çayır, otlak, sebze, saman ve çerez anlamları verilir. Birisini seçip, kesin şudur demek mümkün değildir. Müşterek kelime ile ilgili bir örnek, Saffât Sûresi’nin 93. ayetinde geçen “yemîn” kelimesidir. Kelime sağ el, kuvvet ve yemin anlamlarına gelir. Her birinin kullanılması, manaya uygun düşmektedir. Gizlilik bazen de birden fazla kelime üzerinde olur. Bu da ifadenin kısaltılmış olması =muhtasar, uzatılmış olması =ıtnab ya da kelimelerin dizilişi =tertib itibariyle oluşur. Bu gruba giren ayet-i kerimelerin manası bazen bir sonraki ayet ile kesinlik kazanırken, bazen verilebilecek her anlam uygun düşmektedir. b Müteşâbihliğin sadece manada olması Allah’ın sıfatları, kıyamet halleri, cennet nimetleri ve cehennem azabı ile ilgili ayet-i kerimeler bu gruba girer. Bu gruptaki ayet-i kerimelerde ifade çok açık olmakla birlikte, muhtevası insan aklını aşan konular olduğu için tam olarak anlamak mümkün değildir. Bu gibi konularda Kur’an’ın bütünü ile uyumlu, iyi niyetli açıklamalar yapılması uygun görülmüştür.[1] c Müteşâbihliğin hem lafızda, hem manada olması Bu gruptaki ayet-i kerimelerin anlaşılması, hem lafızlara hem de manalara ait tarihi, sosyal, kültürel vb konuların bilinmesine bağlıdır. Mesela, “…evlere arkalarından girmeniz iyi ve erdemli olmak değildir. Fakat iyi ve erdemli kişi Allah’ın emirlerine uygun davranandır.’ Evlere kapılarından girin ve Allah’ın emirlerine uygun yaşayın/aykırı davranmaktan sakının ki kurtulasınız.”[2] ayetini okuyan bir kişi, Arapların cahiliye döneminde, ihrama girince evlerinin arkasındaki duvardan delik açarak içeri girdiklerini bilmezse, bu ayeti anlamlandırması mümkün olmayacaktır. Ayette lafız kısa tutularak, ayrıntı verilmemiş ve mana gizli kalmıştır. Harici bilgilerle ayeti anlamak mümkün olmuştur. Aklımıza şöyle bir soru takılabilir. Kur’an’da müteşâbih ayet bulunması, insanlık için ne gibi faydalar sağlamaktadır?[3] Öncelikle bu ayet-i kerimeler, insanoğlunu düşünmeye sevketmiştir ve farklı mezheplerin doğuşuna imkan tanımıştır. Kur’an’ın hepsi muhkem olsaydı, aklî delillere ihtiyaç duyulmaz, akıl dondurulmuş olurdu. Müteşâbih ayeteri anlayabilmek için, nahiv, lügat ve fıkıh usûlü gibi birçok ilimleri elde edilmeye çalışılmıştır. Eğer durum böyle olmasaydı, inananlar, bu birçok ilmi elde etme ihtiyacı hissetmezdi. Ayrıca müteşâbih ayetler, muhkem olacak şekilde olsaydı, Kur’an çok ciltli bir kitap olurdu, okunması ve ezberlenmesi çok mümkün olmazdı. Bir başka açıdan bakıldığında da, müteşâbih ayetler, insanoğlu için bir imtihan vesilesidir. Zira mümin kimse gayba inanmakla mükelleftir.[4] Aynı zamanda müteşâbih ayetlerle ilgili Allah’ın elçisinden gelen haberlere inanmak da yine imanın bir gereğidir. Muhkem ve müteşâbih ifadeleri, şu ayet-i kerimede karşımıza çıkmaktadır “Sana Kitab’ı Kur’an’ı indiren O’dur. Onun bir kısmı muhkem açık ve kesin âyetlerdir ki onlar Kitab’ın anası temelidir, bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir. İşte kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve kendi arzularına göre yorum yapmak isteyerek, onun müteşâbih olanlarına uyarlar. Halbuki onun yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar da “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır.” derler. Bunu akl-ı selîm sahiplerinden başkası düşünemez.”[5] Ayetin tefsiri, bültenimizin bir diğer makalesinde ele alınmıştır. Hud Sûresi 1. ayette Kur’an’ın tamamının muhkem olduğu, Zümer Sûresi 23. ayette de Kur’an’ın tamamının müteşâbih olduğu bildirilmiştir. Bu ayetler kendi arasında ve yukarıda anlatılanlarla çelişiyor gibi gözükür. Ancak birinci ayette anlatılmak istenen Kur’an’ın hak, lafızları fasih, manaları sahih bir kelam olduğudur. Kur’an-ı Kerîm, lafızlarının fesahati ve manalarının kuvveti bakımından, söylenilen bütün sözlerden üstündür. Bu iki sıfat hususunda, Kur’an’a denk olabilecek bir söz söylemeye hiç kimse güç yetiremez. Araplar, sağlam yapılan ve çözülmesi mümkün olmayan akidleri muhkem olarak tarif ederler. İşte, Kur’an’ın tamamı bu şekilde muhkemdir. Zümer Sûresi’ndeki ayette anlatılmak istenen de güzellik bakımından Kur’an’ın bir kısmının bir kısmına benzer ve birbirini doğrular mahiyette olması, Kur’an’ın hiçbir ayetinin birbiri ile çelişmemesidir. Anlaşıldığı üzere söz konusu iki ayet-i kerime, konumuz ile ilişkili değildir. Ancak kelime benzerliğinden dolayı, açıklanması uygun görülmüştür. YARARLANILAN KAYNAKLAR Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü Fahreddin Razi, Mefâtihu’l-Ğayb TDV İslam Ansiklopedisi [1] Müteşâbih ayetlerin yorumlanması hususunda selef-halef arasında görüş ayrılığı vardır. Selef, hiçbir şekilde tevili kabul etmez. Halef ise, yanlış anlama ve kötü niyetli kimselere karşı, Kur’an’ın ruhuna uygun yorumlar yapmanın faydalı olacağını düşünerek, yorumlama yoluna gitmiştir. [2] Bakara Suresi, 189 [3] Müteşâbihin hikmetleri hakkında bkn. Menâhil, [4] Bkz Bakara Sûresi, 3 [5] Âl-i İmran Sûresi, 7
İniş Sırasına Göre Medeni Sureler BAKARA SURESİ İniş Sırası 87 • Mushaf Sırası 2 • Medeni Sure • 286 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 226. Eşiyle ilişkide bulunmamaya yemin edenler îlâ yapanlar[1*], onlardan en fazla dört ay uzak kalabilirler. Eğer yeminlerinden dönerlerse[2*], Allah bağışlar ve ikram eder. [1*] İlâ, bir erkeğin eşi ile cinsel ilişkiye girmemeye yemin etmesidir. [2*] Kur’an’a göre kötü bir yemin akrabalık, evlilik, arkadaşlık, iyilik etme gibi işlerin aleyhine edilen yemin iyi bir seçenek karşılığında yanlış yapıldığının taraflarca anlaşılması, pişmanlık ve özür, barışma isteği gibi bozulmalı ve fidyesi verilerek Allah’ın affına sığınılmalıdır. 227. Onları boşamaya karar vermişlerse, Allah dinler ve bilir.[*] [*] Bu işi dört aydan fazla uzatmak caiz değildir. 228. Kocaları tarafından boşanmış kadınlar, kendi başlarına üç kur’ temizlik dönemi[1*] beklerler. Allah’a ve ahiret gününe inanmışlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri[2*] helâl değildir. Kocaları arayı düzeltmek isterse, bu süre içinde onlara dönme hakları vardır[3*]. Kur’ân ölçülerine mârufa göre kadınların erkekler üzerindeki hakkı, erkeklerin kadınlar üzerindeki hakkı ile aynıdır. Erkeklerin boşanma konusunda onlara karşı bir basamak farkları vardır[4*]. Üstün olan ve kararları doğru olan Allah’tır. [1*] Buradaki iddet, boşanan kadının, kocasının evinde geçireceği süredir Talak 65/1.Adetli iken ilişki yasak olduğu için onun tek başına olduğu dönem ilişkinin caiz olduğu temizlik dönemidir. Bu sebeple üç kur’, üç temizlik dönemidir. [2*] İddeti hesaplama görevi erkeğe verildiğindenTalak 65/1 kadın doğru bilgi vermezse günaha girer. [3*] Erkek iyi niyetli olmak şartıyla, iddet bitmeden eşine dönebilir. Buradaki ehakk = أحق kelimesi sıfat-ı müşebbehe, yani değişmez özellik belirten sıfattır. [4*] Âyet boşanma ile ilgili olduğu için buradaki fark, eşlerin boşanma yetki ve sorumlulukları ile ilgili farktır. 229. O talak[1*] iki defa olur. Her birinden sonra kadını ya iyilikle tutmak ya da güzellikle ayırmak gerekir. Ey erkekler! ikinizin de Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacağınızdan korkmanız dışında kadınlara verdiklerinizden bir şey almanız size helâl olmaz[2*]. Ey müminler! Eşlerin, Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından siz de korkarsanız, kadının fidye verip kendini kocasından kurtarması her ikisi için de günah olmaz [3*]. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; onları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar, yanlış yapan kimselerdir. [1*] Talak Suresi’nde anlatılan şekildeki boşama iki kere olur. [2*] Eşini boşayan bir koca, karısına verdiği mehir ve hediyeleri geri isteyemez. [3*] Kadın ayrılmak isterse, biri kadının ailesinden diğeri de erkeğin ailesinden olmak üzere iki hakem görevlendirilir Nisa 4/35. Hakemler kadının gerçekten birlikte yaşamak istemediği kanaatine varırlarsa, kadına yetki verirler. Hakemlerin kararına göre kadın eşinden aldığı mehir ve hediyelerin ya tamamını ya da bir kısmını vererek ayrılır. 230. Erkek üçüncü defa boşarsa, artık ona helal olmaz[*]. Kadın başka bir eşle evlenir, o da boşarsa o zaman bakarlar, eğer Allah’ın koyduğu sınırlarda duracakları kanaatine varırlarsa, tekrar birbirlerine dönmeleri günah olmaz. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Allah bunları, bilen bir topluluk için açıklamaktadır. [*] Erkek üçüncü ve son hakkını da kullanmış olur. 231. Kadınları boşadığınızda bekleme sürelerinin sonuna varırlarsa, ya maruf[1*] Kur’ân ölçüleri ile tutun ya da maruf ile ayırın. Onları, haklarına girip zarara uğratmak için tutmayın.[2*]Bunu yapan, kendini kötü duruma sokar. Allah’ın âyetlerini hafife almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini aklınızdan çıkarmayın. O, indirdiği kitap ve hikmet[3*] ile size öğüt vermektedir. Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun. Bilin ki her şeyi bilen Allah’tır. [1*] Maruf, bilinen demektir. Bu bilgi ya Kur’ân’dan ya da ona aykırı olmayan gelenekten elde edilir. Zıttı münker’dir. [2*] Evliliği sürdürmeye niyetli olmadığınız halde, sırf serbest kalmalarını engellemek için onları tutmayın. [3*] Kitap ve hikmet, iki ayrı kavram olduğu halde bu âyette, tek bir kavram gibi sayılıp ikisine tekil zamirle gönderme yapılmış, “o ikisiyle =بهما” yerine “onunla = به” ifadesi kullanılmıştır. Bu da hikmetin, Kitab’ın içine, toprağa yerleştirilen maden gibi yerleştirildiğini gösterir. 232. Kadınları boşadığınızda bekleme sürelerinin sonuna varırlarsa, koca adaylarıyla[1*] marufa uygun olarak anlaştıkları taktirde evlenmelerine engel olmayın[2*]. Bu, içinizden Allah'a ve Ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Sizin için iyi ve temiz[3*] olan budur. Bunları bilen Allah'tır siz bilemezsiniz. [1*] Kadın kocasıyla zaten evli olacağı için ayetteki eşleri ifade mecazdır, koca adayı anlamında kullanılmıştır. [2*] Kadın eşini kendi seçer. Yaptığı seçim sadece marufa uygunluk açısından denetlenir. [3*] Buradaki kelimelere ism-i tafdil anlamı uygun olmadığı için sıfat-ı müşebbehe anlamı verilmiştir. AHZAB SURESİ İniş Sırası 90 • Mushaf Sırası 33 • Medeni Sure • 73 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 49. Ey iman etmiş kişiler! Mümin kadınlarla nikahlanır da kendilerine dokunmadan boşarsanız onların, sizden dolayı iddet beklemeleri gerekmez. Onlara yararlanacakları bir şey verin ve onları güzellikle serbest bırakın. NİSA SURESİ İniş Sırası 92 • Mushaf Sırası 4 • Medeni Sure • 176 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 34. Erkekler, kadınların koruyucusudurlar. Bu, Allah'ın her birine diğerinden fazla şeyler vermesi ve erkeklerin mallarından eşleri için harcamaları[1*] sebebiyledir. İyi kadınlar, Allah’a itaat edenler ve Allah'ın korumasına karşılık[2*] yalnızken[3*] kendilerini gitmesinden korktuğunuz kadınlarınıza[*4] öğüt verin, yataklarından ayrılın[*5] ve kendilerini rahat bırakın[*6]. Sizi gönülden kabul ederlerse[*7] onlara karşı başka bir yol aramayın boşanmaya kalkmayın. Allah yücedir, büyüktür. [1*] Mehir sorumluluğu ve aileyi geçindirme sorumluluğu [2*] Allah'ın kadını koruması,zina suçlamasına karşılık,iddia sahibi ve onun ayrıca 4 şahit getirme zorunluluğu,evi geçindirme sorumluluğunun erkeğe ait olması,kadının evlilik ve boşanma hukukunun mehir ile maddi güvence altına alınmış olmasıdır. [3*] Yalnızken anlamı verdiğimiz kelime li’l-ğayb= للغيب dır, fî’l-ğayb = في الغيب takdirindedir. Zinada dört şahit arandığı için 4/15 kötü kadınlar bunu fırsat bilip ahlaksızlık yapabilirler. Ama iyi kadınlar yapmazlar. [4*] "Gitmesinden" anlamı verdiğimiz kelime nüşûz =نُشُوزً 'dur. Gideceği zaman kişinin oturduğu yerden hafifçe kalkması anlamındadır el-Ayn. Bir âyet şöyledir “Ey inanıp güvenenler! Size toplantılarda “Yer açın!” denince yer açın ki Allah da size yer açsın. “Nüşûz edin = Kalkın!” denince de kalkın ki Allah, içinizden inanıp güvenenler ile kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızın iç yüzünü bilir.” Mücadele 58/11 Kelime koca için kullanılınca "eşini terk etmesi yani boşaması" anlamında kullanılır. İlgili ayet şöyledir “Bir kadın, kocasının nüşûzundan/ayrılmasından veya yüz çevirmesinden korkarsa aralarında uzlaşmaları, ikisine de günah olmaz. Uzlaşmak iyidir. Nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi davranır ve Allah’tan çekinip kendinizi korursanız bilin ki Allah, yaptığınız şeylerin iç yüzünü bilir.” Nisa 4/128 Durum böyle olduğu için bu ayette de zorunlu olarak kadının eşini terk etmesi, ayrılıp gitmesi anlamında kullanılmış olacaktır. [*5] Erkeğin yataktan ayrılması, hem kadının kararını gözden geçirmesini sağlar hem de ayrılmak istediği kocadan hamile kalmasını engeller. Bu süre içinde erkek eşini evden ayıramaz. [*6] “Rahat bırakma” anlamı verdiğmiz darb =ضرب kelimesi, bir şeyi bir şeyin üstüne vurmak veya sabitlemektir. Müfredat Hemen hemen her iş için kullanılan el-Ayn bu kelimesinin anlamı, vurulan veya sabitlenen şeye göre değişir. Burada kelimeye, erkeğin yatağı terk etmesinden sonra eşini rahatsız etmemesi anlamını vermek gerekir. Çünkü kadının ayrılma yetkisini kullanmaktan vazgeçmesi ancak kendi hür iradesiyle gerçekleşebilir. Bunu âyetin takip eden bölümü gösterir. [*7] "gönülden kabul etme" itaatın Arap dilindeki sözlük anlamıdır. Zıddı ikrahtır. Müfredat Bir işi dayak sonucu yapmak ikrâh altında yapmaktır. “Onları darb edin” emrinden sonra gelen “Size itaat ederlerse” ifadesi, darba, dövme anlamı vermeyi imkânsız hale getirir. Ona verilebilecek tek anlam, ayrılmak isteyen kadını evden çıkarmamak olur. Çünkü Allah Teala, kadınlara da erkekler gibi eşinden ayrılma hakkı tanımıştır. Bakz. Bakara 2/229 35. Ey müminler[*] Eşlerin ayrılacağından korkarsanız, bir hakem erkeğin ailesinden,bir hakem de kadının ailesinden gönderin; düzelmek isterlerse, Allah aralarında uyuşma meydana getirir. Allah bilir ve işin iç yüzünden haberdardır. [*] Karı koca dışında olup, onların aralarının açılacağı hakkında bilgi ve şüphe sahibi olan yakınlar, arkadaşlar TALÂK SURESİ İniş Sırası 99 • Mushaf Sırası 65 • Medeni Sure • 12 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 1. Ey Nebî! Eşlerinizi boşadığınızda iddetleri[*] içinde boşayın ve iddetlerini sayın. Rabbiniz Allah’tan çekinin de açık bir fuhuş yapmamışlarsa onları evlerinden çıkarmayın. Onlar da çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kötülüğü kendine yapar. Bilemezsin, belki Allah bunun ardından yeni bir durum ortaya çıkarır. [*] İddet 3 ay bekleme süresidir. 2. Sürelerinin sonuna geldiklerinde kadınları ya maruf[1*] ile tutun ya da maruf ile ayırın. İçinizden güvenilir iki kişiyi[2*] şahit tutun; şahitliği Allah için tam yapın. İşte bu size, sizden Allah’a ve Ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Kim Allah’tan çekinerek kendini korursa Allah bir çıkış yolu açar. [1*] Maruf, bilinen şey demektir. Bu bilgi, ya gelenek ve göreneklerden ya da Kitap ve Sünnetten elde edilir. Gelenekten elde edilmişse Kitap ve Sünnete aykırı olmaması gerekir. Böyle bir bilgi fıtratı yansıttığı için evrensel nitelikte olur. [2*] Şahitler kadın veya erkek olabilirler. 3. Beklemediği yerden ona rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. İşini tam yapan Allah’tır. Allah her şey için bir ölçü koymuştur. 4. Eşlerinizden adetten kesilmiş olanlar hakkında şüpheye düşerseniz iddetleri üç aydır; adet görmeyenler[*] de öyledir. Hamile olanların bekleme süreleri yapacakları doğumla biter. Kim Allah’tan çekinerek kendini korursa Allah onun işini kolaylaştırır. [*] Her hangi bir sebepten dolayı adeti geciken ve boşama gününden itibaren üç ay süreyle adet görmeyenler. 5. Bu Allah’ın emridir, onu size indirmiştir. Kim Allah’tan çekinerek kendini korursa Allah da onun kabahatlerini örter ve alacağı ödülü arttırır. 6. Boşadığınız kadınları iddetleri esnasında gücünüze göre oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun. Onlara o evi dar etmek için zarar vermeye kalkmayın. Hamile iseler, doğum yapıncaya kadar ihtiyaçlarını karşılayın. Çocuğu sizin için emzirirlerse ücretlerini verin. İşleri aranızda marufa uygun istişareyle yürütün. Karşılıklı olarak zorlanırsanız çocuğu bir başkası emzirecektir. 7. Varlıklı olan, harcamayı varlığına göre yapsın. Darlıkta olan da Allah ne vermişse ondan yapsın. Allah kimseye gücünün üstünde yük yüklemez. Allah, zorluğun ardından bir kolaylık yaratacaktır.
Kuranda İyilik ayetleri, ”İyilik’ Kelimesi ile İlgili Ayetler Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız? Bakara Suresi, 44 Ve hatırlayın, demiştik ki “Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken dileğimiz bağışlanmadır’ deyin; Biz de hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların ecirlerini arttıracağız.” Bakara Suresi, 58 Hani İsrailoğulları”ndan, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin” diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve hala yüz çeviriyorsunuz. Bakara Suresi, 83 Hayır, kim güzel davranış ve iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. Bakara Suresi, 112 Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere özgürlükleri için veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. Bakara Suresi, 177 Sana, hilalleri doğuş halindeki ayları sorarlar. De ki “O, insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir. İyilik birr, evlere arkalarından gelmeniz değildir, ama iyilik sakınanın tutumudur. Evlere kapılarından girin. Allah’tan sakının, umulur ki kurtuluşa erersiniz. Bakara Suresi, 189 Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever. Bakara Suresi, 195 Onlardan öylesi de vardır ki “Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru” der. Bakara Suresi, 201 Bir de yeminlerinizi bahane ederek; iyilik yapmanız, sakınmanız ve insanların arasını düzeltmenize Allah’ı engel kılmayın. Allah işitendir, bilendir. Bakara Suresi, 224 Boşanma iki defadır. Sonra Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak gerekir. Onlara kadınlara verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir; ancak ikisinin Allah’ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları durumu başka. Eğer ikisinin Allah’ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda kadının fidye vermesinde ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin ta kendileridir. Bakara Suresi, 229 Kendilerine el sürmediğiniz, mehirlerini tespit etmediğiniz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf meşru ve örfe uygun bir şekilde yararlandırsın. Bu, iyilik edenler üzerinde bir haktır. Bakara Suresi, 236 Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. Ali İmran Suresi, 92 Sizden; hayra çağıran, iyiliği marufu emreden ve kötülükten münkerden sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. Ali İmran Suresi, 104 Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların hileli düzenleri’ size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır. Ali İmran Suresi, 120 Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlardaki haklarından bağışlama ile vazgeçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. Ali İmran Suresi, 134 Böylece Allah, dünya ve ahiret sevabının güzelliğini onlara verdi. Allah iyilikte bulunanları sever. Ali İmran Suresi, 148 Kendilerine yara isabet ettikten sonra, Allah ve elçisinin çağrısına icabet edenler, içlerinden iyilik yapanlar ve sakınanlar için büyük bir ecir vardır. Ali İmran Suresi, 172 “Rabbimiz, biz “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.” Ali İmran Suresi, 193 Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah Katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik yapanlar için, Allah’ın Katında olanlar daha hayırlıdır. Ali İmran Suresi, 198 Gerçek şu ki, Allah zerre ağırlığı kadar haksızlık yapmaz. Bu ağırlıkta Bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve Kendi yanından pek büyük bir ecir verir. Nisa Suresi, 40 Öyleyse, nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucu, onlara bir musibet isabet eder, sonra sana gelerek “Kuşkusuz, biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik” diye Allah’a yemin ederler? Nisa Suresi, 62 Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş kalelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa “Bu, Allah’tandır” derler; onlara bir kötülük dokunsa “Bu sendendir” derler. De ki “Tümü Allah’tandır.” Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar? Nisa Suresi, 78 Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter. Nisa Suresi, 79 Onların gizlice söyleşmelerinin’ çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah’ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz. Nisa Suresi, 114 İyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hanif tevhidi olan İbrahim’in dinine uyandan daha güzel din’li kimdir? Allah, İbrahim’i dost edinmiştir. Nisa Suresi, 125 Eğer bir kadın, kocasının nüşuzundan veya ondan yüz çevirip uzaklaşmasından korkarsa, barış ile aralarını bulup düzeltmekte ikisi için sakınca yoktur. Barış daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara’ hazır elverişli kılınmıştır. Eğer iyilik yapar ve sakınırsanız, şüphesiz, Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. Nisa Suresi, 128 Ey iman edenler, Allah’ın şiarlarına, haram olan ay’a, kurbanlık hayvanlara, onlardaki gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk isteyerek Beyt-i Haram’a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktınız mı artık avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının. Gerçekten Allah ceza ile sonuçlandırması pek şiddetli olandır. Maide Suresi, 2 Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. Sık sık Kendilerine hatırlatılan şeyden yararlanıp pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever. Maide Suresi, 13 Böylelikle Allah, dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyilik yapanların karşılığıdır. Maide Suresi, 85 İman edenler ve salih amellerde bulunanlar için korkup-sakındıkları, iman ettikleri ve salih amellerde bulundukları, sonra korkup-sakındıkları ve iman ettikleri ve sonra yine korkup-sakındıkları ve iyilikte bulundukları takdirde yasaklanmadan önce dedikleri dolayısıyla bir sorumluluk yoktur. Allah, iyilik yapanları sever. Maide Suresi, 93 Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O’ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir. En’am Suresi, 17 Ve ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh’u ve onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. En’am Suresi, 84 De ki “Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını Biz vermekteyiz. Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye emr etti; umulur ki akıl erdirirsiniz.” En’am Suresi, 151 Sonra Biz Musa’ya, iyilik yapanların üzerinde nimetimizi tamamlamak, herşeyi ayrı ayrı açıklamak ve bir hidayet ve rahmet olarak kitabı verdik. Umulur ki Rablerine kavuşacaklarına inanırlar. En’am Suresi, 154 Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. En’am Suresi, 160 Düzene konulması ıslahından sonra yeryüzünde bozgunculuk fesad çıkarmayın; O’na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah’ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır. Araf Suresi, 56 Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve “Atalarımıza da bazen şiddetli sıkıntılar bazen de refah ve genişlikler dokunmuştu” dediler. Bunun üzerine, Biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik. Araf Suresi, 95 Onlara bir iyilik geldiği zaman “Bu bizim için” dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde bunu da Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler. Araf Suresi, 131 Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki “Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır; onu korkup-sakınanlara, zekatı verenlere ve Bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım.” Araf Suresi, 156 Onlara “Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz yerden yeyin, dileğimiz bağışlanmadır’ deyin ve kapısından secde ederek girin, Biz de hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanların armağanlarını artıracağız” denildiğinde, Araf Suresi, 161 Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih davranışlarda bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, ki dönsünler. Araf Suresi, 168 Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise “Biz önceden tedbirimizi almıştık” derler ve sevinç içinde dönüp giderler. Tevbe Suresi, 50 Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır. Tevbe Suresi, 67 Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü”ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Tevbe Suresi, 71 Allah’a ve elçisine karşı içten bağlı kalıp hayra çağıranlar’ oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk günah yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Tevbe Suresi, 91 Zarar vermek, inkarı pekiştirmek, mü’minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve “Biz iyilikten başka bir şey istemedik” diye yemin edenler var ya, Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir. Tevbe Suresi, 107 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, İslam uğrunda seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar; sen bütün mü’minleri müjdele. Tevbe Suresi, 112 Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah”ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, dayanılmaz bir açlık’ çekmeleri, kafirleri kin ve öfkeyle ayaklandıracak’ bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. Tevbe Suresi, 120 Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür. Hud Suresi, 114 Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. Hud Suresi, 115 Bu karara vardıktan sonra “Ey Babamız,” dediler. “Sana ne oluyor, Yusuf’a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” Yusuf Suresi, 11 Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Yusuf Suresi, 22 Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri “Ben rüyamda kendimi şarap sıkıyorken gördüm.” dedi. Öbürü “Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi” dedi. “Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz.” Yusuf Suresi, 36 İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf’a güç ve imkan iktidar verdik. Öyle ki, orada Mısır’da dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız. Yusuf Suresi, 56 Dediler ki “Ey Vezir, gerçek şu ki, bunun yaşlı ve büyük bir babası var; onun yerine bizden birisini alıkoy. Doğrusu biz, seni iyilik yapanlardan görmekteyiz.” Yusuf Suresi, 78 “Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?” dediler. “Ben Yusuf’um” dedi. “Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz.” Yusuf Suresi, 90 Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki “Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, O, çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O’dur.” Yusuf Suresi, 100 Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysa onlardan önce nice örnekler gelip-geçmiştir. Ve şüphesiz, senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin Rabbin, cezası çok şiddetli olandır. Ra’d Suresi, 6 Ve onlar-Rablerinin yüzünü hoşnutluğunu isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun dünyanın güzel sonucu ahiret mutluluğu onlar içindir. Ra’d Suresi, 22 Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir. Nahl Suresi, 128 Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da kendi aleyhinizedir. Sonunda vaad geldiği zaman, yine öyle kullar göndeririz ki yüzlerinizi kötü duruma soksunlar’, birincisinde ona girdikleri gibi mescid Kudüse girsinler ve ele geçirdiklerini darmadağın edip mahvetsinler.’ İsra Suresi, 7 Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara “Öf” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. İsra Suresi, 23 Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Furkan Suresi, 70 “Ancak zulmeden başka; sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, artık şüphesiz Ben, bağışlayanım, esirgeyenim.” Neml Suresi, 11 Dedi ki “Ey kavmim, neden iyilikten önce kötülük konusunda acele davranıyorsunuz? Allah’tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz.” Neml Suresi, 46 Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler. Neml Suresi, 89 O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz. Kasas Suresi, 14 İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Kasas Suresi, 54 Kim bir iyilikle gelirse, artık onun için daha hayırlısı vardır; kim bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla karşılık görürler. Kasas Suresi, 84 Biz insana anne ve babasını onlara iyilikle davranmayı tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla karnında taşımıştır. Onun sütten ayrılması, iki yıl içindedir. “Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır.” Lokman Suresi, 14 Bununla birlikte, onların ikisi annen ve baban hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya hayatın da onlara iyilikle ma’ruf üzere sahiplen onlarla geçin ve Bana gönülden-katıksız olarak yönelenin’ yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim. Lokman Suresi, 15 De ki “Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.” Zümer Suresi, 10 İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda kötülüğü uzaklaştır; o zaman, görürsün ki seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dostun oluvermiştir. Fussilet Suresi, 34 İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki “Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.” Kim bir iyilik kazanırsa, Biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir. Şura Suresi, 23 Biz insana, anne ve babasına’ iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun hamilelikte taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü erginlik çağına erip kırk yıl yaşına ulaşınca, dedi ki “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım.” Ahkaf Suresi, 15 “Şüphesiz, biz bundan önce O’na dua kulluk ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta Kendisi’dir.” Tur Suresi, 28 Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Mümtehine Suresi, 8 Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma. Müddesir Suresi, 6 Ki onlar, Üstün değerli, iyilik ve dürüstlük sembolü.’ Abese Suresi, 16
iyi niyetli olmak ile ilgili ayetler