Cf0BoK. Teknolojinin Çevresel Etkileri Coğrafya TR 20 Mayıs 2020 Ateşin icadı ile başlayan, Sanayi Devrimi ile hız kazanan teknolojik gelişmeler hayatımızı kolaylaştırmaktadır. Eski zamanlarda insanlar yüzlerce kilometre yolu kah yürüyerek kah at üstünde aylarca kat ederken günümüzde araba, gemi, uçak gibi teknolojik araçlarla çok kısa sürede, yorulmadan aynı yolu gidebilmekteyiz. Yalnız, teknolojik gelişmeler bizim için yarar sağlarken doğayı olumsuz yönde etkilemektedir. Teknolojik Gelişmelerin Ortaya Çıkardığı Çevre Sorunları Nelerdir? Beşer, insan demek olduğuna göre beşeri insan kaynaklı demektir. Doğal çevre kirleticileri olmasına rağmen teknoloji, insana bağlı bir gelişme olduğu için teknolojinin doğada sebep olduğu kirlenme, beşeri kirlenmedir. Bunları;şeklinde gruplandırabiliriz. 1. Su Kirlenmesi Her türlü kirlilik suyla temizlendiği için su, kirleticilerden en çabuk ve en fazla etkilenen doğal kaynaktır. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak; fabrika atıkları, deniz taşıtlarından çıkan yanmış yağlar, mazot ve katranlar, ilaç ve kağıt fabrikalarından çıkan zararlı kimyasallar, tarım ilaçları ve gübreler, evlerde kullanılan deterjanlar çeşitli şekillerde sulara karışarak su kirliliğine sebep olur. Su, biyolojik kirlenmeye uğrayınca etrafına hastalık saçmaya başlar. Kirlenen suların içinde bulunan ve hastalığa sebep olan maddeler Fenol Türevleri Kirli suların içinde bulunan fenol ve türevleri beyinde ve dolaşım sisteminde bozukluklara, böbrek yetmezliğine, boğazda şiddetli yanmaya, kusma, mide kanaması, mide krampları, şok ve solunum durmasına sebep olmaktadır. Kurşun Beyin, böbrekler, karaciğer, mide, bağırsak sistemi ile kemik iliğinde hastalıklara sebep olur. Amonyak Boğaz, yemek borusu ve bağırsak sistemi ile kemik iliğinde hastalıklara sebep olur. 2. Toprak Kirlenmesi Toprak, canlı hayatının devamlılığı, ekolojik dengenin sağlanması açısından çok önemli bir doğal kaynaktır. İnsanın tarih sahnesine çıkması, tarımın başlaması ile insan için toprağın değeri daha da artmıştır. Toprak sayesinde yiyecek, sanayi hammaddesi, orman, madenler gibi pek çok faaliyet yürütülmektedir. Yalnız teknolojinin gelişmesine bağlı olarak bu doğal kaynak giderek kirlenmektedir. Kullandığımız deterjanlar, tarımda verimi arttırmak için kullanılan kimyasal gübreler, klorlu ve cıvalı tarım ilaçları, sanayi atıklarında bulunan asitler, sönmemiş kireç, amonyak, maden cevherinin işlenmesi sırasında ve işlendikten sona meydana gelen zararlı atıklar, nükleer santrallerde meydana gelen sızıntılar, çok derinlere gömülmesi gerekirken yüzeysel gömülmüş zehirli kimyasallar toprağı kirletmektedir. Toprak, sadece yeryüzünde meydana gelen olumsuzluklarla kirlenmez. Hava kirliliği de toprağı kirletir. Havadaki kirlilik asit yağmurlarıyla toprağa iner ve toprağı kirletir. Toprak, içinde ve üzerinde yaşayan canlılarla birlikte canlı bir varlıktır. Ekosistemin temel taşlarından biridir. Etki alanı çok geniştir. Bu nedenle toprağın kirlenmesi de ekolojik dengeyi bozacak, pek çok canlıyı, doğrudan ve dolaylı olarak insanı, kısacası dünyayı olumsuz yönde etkileyecektir. 3. Hava Kirlenmesi Yeryüzünü saran, gazlardan oluşan hava kürenin çeşitli sebeplerle kirlenmesine hava kirliliği denir. Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak sanayi tesislerinden, taşıtların egzozlarından çıkan gazlar, konutların bacalarından çıkan gazlar havanın kirlenmesine sebep olmaktadır. Ayrıca; volkanik patlamalar, orman yangınları gibi doğada meydana gelen olaylar da hava kirliliğine yol açar. Yalnız doğal olaylarla meydana gelen kirlilik, teknolojinin beşeri zararı kadar büyük etkiye sahip değildir. Doğa, teknolojinin sebep olduğu kirliliğe çözüm üretemeyecek hale gelmiştir. Hava kirliliği, şehirleşme ve sanayileşme oranıyla doğru orantılıdır. Sanayinin çok geliştiği, dünya üzerinde küresel etkiye sahip olan şehirler; aynı zamanda en fazla kirliliğe sebep olan şehirlerdir. “Aşağıdaki şehirlerimizden hangisinde hava kirliliği diğerlerinden daha fazladır? A İçel B Yozgat C Bayburt D İstanbul E Karaman Sorusunun cevabı; ülkemizin en fazla sanayileşmiş, en fazla gelişmiş şehri olan İstanbul’dur. İstanbul, İzmir, Bursa, Kocaeli, Adana gibi kentlerle dünyada Londra, Essen, Los Angeles gibi kentler en fazla hava kirliliğine sebep olan kentlerdir. Bu kentlerde sadece sanayi tesisleri değil, araçların yaydığı egzoz dumanı, ısınma ya da enerji elde etmede kullanılan fosil yakıtlardan çıkan gazlar, volkanik patlama, rüzgar erozyonu, çöplerde ve onların yakılması sonucunda açığa çıkan gazlar, yangınlar gibi sebeplerden dolayı da hava kirliliği oluşmaktadır. Dünya üzerinde belirli yerlere özgü hava kirlenmeleri görülmektedir. Bunlar; 1. Londra Tipi Hava Kirlenmesi Sanayi tesislerinde, fabrikalarda, evlerin, ısınmasında enerji elde etmede ve içten yanmalı motorların araçlar hareket etmesinde kullanılan fosil yakıtlarından çevreye yayılan gazların oluşturduğu dumanın sisle karşılaşmasıyla oluşan hava kirliliğine Londra tipi hava kirlenmesi denmektedir. Bu tür kirlilikte en tehlikeli olan kükürt oksitlerin SO2 suyla birleşmesidir. Bu tür hava kirlenmesine neden Londra tipi hava kirliliği denmiştir? Çünkü ilk kez Londra’da görülen hava kirliliği çeşididir. 1952 yılında fosil yakıtların aşırı kullanımı sonucunda Londra’da 4000’den fazla insan hayatını kaybetmiştir. Ülkemizde sanayileşmiş kentlerimizde de Londra tipi hava kirliliği zaman zaman görülmüştür. Londra tipi hava kirlenmesinde karbondioksit birikimi ve sülfürik asit yoğunlaşması ölümcüldür. Bu tür hava kirliliği havadaki nemle birleştiğinde asit yağmurlarına da sebep olarak ölümcül etkisinin süresini de uzatabilir. Londra tipi hava kirliliği cilt ve gözlerde tahrişe sebep olurken; bronşit, astım, amfizem gibi solunum yolu hastalıklarına da yol açmaktadır. Ayrıca metallerde paslanmaya, aşınma ve renk değişikliğine, betonda kalkmalara, kalker, kum taşları, kiremit ve boyaların bozulmasına, toprağın asitlenerek verimsizleşmesine neden olur. Ankara, 1990’lı yıllarda Londra tipi hava kirliliğini yoğun şekilde yaşamıştır. Halk gaz maskesiyle dolaşmak zorunda kalmış, solunum güçlüğü çekilmiştir. Çok fazla insan solunum yolu rahatsızlıkları sebebiyle hastanelere akın etmiştir. Şehir, bu sorunu, fosil yakıt kullanımını kontrol altına alan projelerle kısmen azaltabilmiştir. 2. Los Angeles Tipi Hava Kirlenmesi Egzoz gazlarının içinde bulunan karbon monoksit, hidrokarbon ve azot oksitler ile sülfür oksitler ve katkı maddelerinin güneş ışınları ile karbondioksite dönüşmesi sonucunda havada oluşan kirliliğe Los Angeles tipi hava kirlenmesi denir. Bu tip hava kirliliğine okyanustan gelen sis de etki etmektedir. Böylece canlı sağlığı olumsuz yönde etkilenir. Gözlerde tahriş; astım, bronşit, amfizem gibi solunum yolu rahatsızlıkları ile dolaşım sisteminde sorunlara neden olur. Vücuda oksijen girmesini engeller. Buna bağlı olarak kalp ve damar hastalıkları oluşur. Ülkemizde araç trafiğinin yoğun olduğu kıyı şehirlerimizde, özellikle de İstanbul’da bu tip hava kirliliği zaman zaman görülmektedir. 4. Radyoaktif Kirlenme Radyasyon, bazı maddelerin çevreye yaydığı zararlara ve partiküllere verilen addır. Radyoaktif partiküller o kadar küçüktür ki öldürücü dozu dahi gözle görülemez. Doğal radyoaktif kirleticilerin yanı sıra beşeri kirleticiler de bulunmaktadır. Bunlar; nükleer reaktörler, yakıt işleme tesisleri parçacık hızlandırıcılar, radyoaktif izotop kullanımı x ışın makineler, nükleer silah ve bombalardır. II. Dünya Savaşı sırasında 1945’te ABD’nin, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombaları ile 1986’de Çernobil’de yaşanan nükleer kaza sonucunda büyük kirlilik yaşanmıştır. Bu olayların sonucunda pek çok kişi hayatını kaybetti, su, hava ve toprak kirliliği yaşandı. Özellikle Çernobil Olayı bizim Doğu Karadeniz kıyılarımızı olumsuz yönde etkiledi. Bu dönemde nükleer partiküller yağışlarla Doğu Karadeniz’de tarımsal üretime zarar verdi. O yıl üretilen fındık ve çayı ihraç edemedik. Ayrıca bölgede kanser vakası, sakat doğumlar, kısırlık gibi pek çok olay hala etkisini göstermektedir. Teknoloji harikaları olan televizyonlar, bilgisayarlar, cep telefonları, piller gibi elektronik araçlar da yoğun miktarda radyasyon yaymaktadır. Aynı zamanda bu teknolojik aletlerin atıkları da çok zararlıdır. Bu atıklar içinde bulunan bakır, alüminyum, altın gibi önemli metalleri güvenli bir şekilde geri dönüştürecek teknolojiler geliştirmeli ve kurşun, kadmiyum, cıva gibi zehirli metaller toprak, hava ve suya karışmadan yok edilmelidir. 5. Besin Kirlenmesi Besinler, insanlar tarafından tüketilen yiyecekler ve içeceklerdir. Besin kirlenmesi ise doğrudan ya da dolaylı olarak insanların tükettiği besinlerin sağlık problemlerine sebep olacak düzeyde kirletilmesidir. Besinler; havanın, suyun, toprağın kirliliği ile de kirlenebilir. Örneğin radyoaktif kirlilikten bahsederken Çernobil Vakası sonucu havaya karışan radyoaktif maddelerin Doğu Karadeniz’e yağış olarak düştüğünü ve buradaki tarım ürünlerine fındık, çay geçerek kanser başta olmak üzere pek çok olumsuzluğa sebep olduğunu söylemiştir. Bunun yanı sıra tarımda kullanılan kimyasal gübreler, zehirli ilaçlar, hormon ile sularda bulunan ve hastalıklara yol açan bakteriler de besin kirliliğine sebep olmaktadır. Sulara bırakılan zehirli atıklar balıklar tarafından bünyelerinde biriktirilir. Bu da balığı yiyen insana geçer. Bunlar dolaylı olarak besin kirliliğine sebep olan faktörlerdir. Besinlerin üretim ve dağıtım yerlerinde hijyene dikkat edilmemesi, bitki ve hayvanların genetiğinin değiştirilmesi GDO, bozulmuş, çürümeye başlamış besinler ise doğrudan besin kirliliğine sebep olur. 6. Ses Kirliliği İnsanlar üzerinde olumsuz etki, istenmeyen ve dinleyene bir anlam ifade etmeyen, hoşa gitmeyen seslere gürültü denir. Yani sesin gürültü niteliği taşıması için mutlaka yüksek düzeyde olması gerekmediği anlaşılmaktadır. Şehirleşme ve sanayileşme oranının artmasıyla birlikte ses kirliliği de hat safhaya çıkmıştır. Şehirlerde taşıt trafiği, inşaatlardan gelen sesler, yol yapım çalışmaları, sanayide kullanılan iş makineleri gibi pek çok etken gürültü kirliliğine sebep olmaktadır. Gürültü kirliliği, insan biyolojisi üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Gürültü, zamanla insanın işitme yetisinin zayıflamasına, bu durum ilerledikçe de sağırlığa sebep olur. Sesin şiddetini desibel ölçer. Belli bir desibelin üzerindeki değerler, şiddetine göre insanı az ya da çok etkilemektedir. Bunlara örnek verecek olursak; 30 – 90 desibel arası ses; uykusuzluk, öfke, zihinsel yorgunluk, solunum hızlanması, baş ağrısına, 90 – 180 desibel arası ses; ruhsal ve sinirsel bozukluklara, işitme ve denge kayıplarına, iç kulak ve beyinde tahribatlara, 180 desibel üzerindeki ses; kulak zarı patlamasına neden olmaktadır. Gürültünün fazla olması insanlarda pek çok soruna sebep olur. Bunlardan bazıları; Kulak çınlaması ve sağırlık, Sinir zayıflıkları, depresyonlar, nevrozlar, İşitme ve dolayısıyla da algılama güçlüğü, Metabolizma bozukluğu sendromları, Dikkat bozuklukları, Ülser, astım ve kroner yetmezlik, Psikolojik rahatsızlıklar, Az ışıkta ve gece karanlığında görmenin zayıflaması. Gürültü kirliliğine karşı; Fabrikalar, sanayi kuruluşları, binalar yapılırken ses geçirmeyen izolasyon maddeleri kullanılmalı. Yük taşıyan araçlar yerleşim yerleri dışından geçirilmeli. Gürültü kaynakları ile konutlar arasında boş alanlar bırakılıp bu alanlar ağaçlandırılmalı. Otoyolların kenarları ses geçirmeyen banketlerle ve ağaçlarla çevrilmeli. Gürültülü uyarılar yerine görsel uyarılar yaygınlaştırılmalı. Halkı gürültü kirliliği konusunda bilinçlendirilmeli. Etiketler ; Egzoz okyanustan Radyasyon amfizem Bunu Paylaşabilirsiniz. Teknolojik gelişmelerin hayatımıza getirdiği kolaylıkları hiç düşündünüz mü? Cep telefonu, bilgisayar, Genel Ağ, hızlı trenler, uçaklar, gemiler, otomobiller, her ihtiyacımızı kısa sürede üreten sanayi tesisleri, su ve ev ısıtma sistemleri, tek bir düğmeyi çevirerek ulaşabildiğimiz elektrik ve saymakla bitmeyecek kadar çok yenilik. Her gün ya hayatımıza yeni bir yenilik ekleniyor ya da kullandığımız bir ürünün daha üst modeli çıkarak yaşantımızı daha da kolaylaştırıyor. Bu teknolojik gelişmelerin hayatımıza kattığı kolaylıklar yanında, bize ve çevremize verdiği zararları hiç düşündünüz mü? Kirlenen bir çevre, genetiğiyle oynanmış gıdalar, artan kanser ve astım vakaları, daha çok maruz kalınan radyasyon ve bozulan doğal denge. İşte bu konumuz içerisinde teknolojik değişimleri ve gelişimleri çevresel sonuçları ve insana etkileri açısından Su Kirliliğib. Toprak ve Besin Kirliliğic. Hava Kirliliğiç. Radyoaktif Nükleer Kirlilikd. Elektromanyetik Kirlilike. Gürültü Ses Kirliliğia. Su KirliliğiTatlı su kaynakları, içme ve tarımda sulama suyu olarak insan yaşamı için vazgeçilemez bir öneme sahiptir. Tuzlu su kaynaklarını oluşturan okyanuslar ve denizler ise dünyanın nem kaynağı olup iklim koşulları üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Peki birçok canlının ve özellikle balıkların doğal yaşam alanı olan tatlı ve tuzlu su kaynaklarını yeterince koruyabiliyor muyuz?Sanayi üretimi sırasında ortaya çıkan sıvı ve katı atıkların sulara karışması, katı atıkların kontrolsüz biçimde sulara atılması, tarımsal üretimde kullanılan gübre ve kimyasalların yer altı sularına, oradan da akarsular, göller ve denizlere karışması su kirliliğine yol açan önemli nedenlerdir Fotoğraf Özellikle deniz veya göl kenarına kurulan sanayi kuruluşları ve santraller, su kirliliğinde en önemli rolü atıklar da su kirliliğinin bir diğer nedenidir. Evlerimizde kullandığımız deterjan, sıvı sabun, yumuşatıcı ve diğer temizlik ürünleri, kanalizasyon yoluyla yer altı sularına ve diğer su kaynaklarına karışır. Bu ürünlerin yapısında bulunan zararlı kimyasallar suda çözünerek önce sularda yaşayan canlıların, oradan da daha önce öğrenmiş olduğunuz besin zinciri yoluyla diğer canlıların ve insanların bünyesine geçer. Evlerimizde kullandığımız kızartma yağlarının lavabolara dökülmesi de su kirliliğinin önemli nedenleri arasındadır. Defalarca kızartma yapılan yağların içerisinde oluşan kanserojen maddeler, yağların su kaynaklarına karışması sonucu suda yaşayan canlılarının bünyesine kirliliğinde, tarımsal kirliliğin rolü de çok büyüktür. Tarımda verimi artırmak için kullanılan suni gübreler ile zararlılara karşı kullanılan kimyasal ilaçlar yer altı sularını büyük ölçüde kirletmektedir. Bir dönem yaygın olarak kullanılan böcek öldürücü DDT ilacının büyük oranda kanserojen olduğu ortaya çıkmış ve kullanımı Toprak ve Besin KirliliğiOluşumu yüzbinlerce yıl süren ideal bir toprağın bünyesinde çeşitli mineraller, mikroorganizmalar, su ve hava bulunur. İnsanlara ait katı ve sıvı atıklar bu mineralleri ve mikroorganizmaları olumsuz yönde etkilerken toprak içerisindeki suyu da kirletir. Aynı su kirliliğinde olduğu gibi sanayi tesisleri, tarımsal etkinlikler ve evsel atıklar, toprak kirliliğinin en önemli nedenini kuruluşlarından kaynaklanan katı ve sıvı atıklar su kaynaklarının yanı sıra toprağı da kirletir. Özellikle ağır sanayi kuruluşlarından kaynaklanan cıva ve kurşun gibi zararlı maddeler, toprak içerisinde birikmekte ve besin zinciri yoluyla önce bitkilere daha sonra da diğer canlılara geçmektedir. Nükleer enerji santrallerinde ortaya çıkan nükleer atıklar da ciddi oranda radyasyon riskine sahiptir. Bu nedenle bu atıklar, toprak içerisine gömülür ve üzeri kalın kurşun bloklarla kaplanır. Bu yolla radyoaktif ışımanın önüne geçilir ancak bu atıklar toprağı kirletmeye devam eder. Termik santraller de toprak kirliliğine neden olur. Bu santrallerde enerji kaynağı olarak daha çok taş kömürü ve linyit kullanılır. Bu kömürlerin yakılması sonucu ortaya çıkan kül boyutundaki partiküller, santral bacalarından çıkar ve öncelikle havayı kirletir. Zamanla yere inen bu partiküller, toprak yüzeyinde ince bir kül tabakası oluşturur ve bu oluşum toprağa büyük oranda zarar verir. Petrokimya tesislerinin atıkları doğada çok uzun bir zaman yok olmaz. Özellikle pil, batarya, lastik, pet şişe, plastik gibi ürünler toprağın kirlenmesinde ve zararlı kimyasalların birikmesinde büyük rol nüfusun hızla artması ve kentleşme, evsel atık miktarını da artırmıştır. Bu nedenle evsel atıklar su ve toprak kirliliğinde önemli rol oynar. Kentlerde çeşitli alanlarda biriktirilen çöpler, o alandaki toprağı büyük ölçüde kirletir Fotoğraf Bu çöplerde zamanla oluşan metan gazı, küresel ısınmaya da neden olur. Evsel atıklardan toprağa sızan maddeler, toprakta zararlı mantar oluşumlarını artırır. Bu mantarlar diğer canlıları da olumsuz yönde etkiler. Evlerde kullanılan temizlik maddeleri de hem suyu hem de toprağı kirleten önemli ve bilinçsiz yapılan tarımsal etkinlikler de toprağın kirlenmesine neden olur. Zamansız ve fazla yapılan gübreleme, tarım zararlılarına karşı yapılan ilaçlama toprağı kirletir Fotoğraf Aşırı sulama da toprağı kirleten bir diğer unsurdur. Fazla sulama ile verimliliği kaybolan toprakta asitlenme ve tuzluluk meydana gelir ve toprak ve toprağın kirlenmesi, tükettiğimiz besinlerin de kirlenmesi anlamına gelir. Besin zincirinin ilk halkası olan üreticilerin yani bitkilerin büyümesi ve gelişmesi toprağa bağlıdır. Bu nedenle toprakta bulunan zararlı kimyasallar doğrudan bitkilerin bünyesine geçer. Bitkilerle beslenen tüketici otoburlar ise bu zararlı maddelerin bir kısmını bitkilerden devralırlar. Doğrudan bitkileri ya da otobur canlıları tüketen insanlar da kendi ürettikleri bu zararlı maddeleri kendi vücutlarına almış olur. Bu durum da birçok sağlık sorununu beraberinde Hava KirliliğiAtmosferin en alt katmanı olan troposfer, canlıların yaşamı için vazgeçilmez bir öneme sahip olan oksijenin bulunduğu katmandır. Troposferde %78 oranında azot, %21 oranında ise oksijen bulunur. Başta atmosfer içerisindeki karbondioksit oranının bir miktar artması bile birçok önemli soruna neden olmaktadır. Bu sorunların başında ise hava kirliliği yakıtların kullanılması, egzoz gazları ve termik santraller, hava kirliliği yaratan en önemli faktörlerdir. Volkanik patlamalar ve orman yangınları gibi doğal olaylar da hava kirliliğine neden olmaktadır. Ancak atmosfer, bu kirliliği doğal döngüler içerisinde temizlemektedir. Sanayi etkinliklerinin çok büyük boyutlara ulaşması, doğal döngülerle havanın temizlenmesini imkânsız hâle getirmiştir. Sanayi kuruluşlarının bacalarından çıkan kükürtdioksit, hidrojensülfür ve karbonmonoksit gibi gazlar hava kirliliğini artırırken, karbondioksit gazı ise küresel ısınmaya yol ve iş yerlerinin ısıtılmasında kullanılan kalitesiz kömürler ile egzozlardan çıkan başta azotoksit olmak üzere birçok tehlikeli gaz, özellikle şehirlerde hava kirliliğini artırmaktadır. Etkileri genellikle şehirlerde ortaya çıkan hava kirliliği, iki farklı tipte etkili Devrimi’nden sonra ortaya çıkan ve günümüzde de özellikle gelişmekte olan ülkelerin sanayi kuruluşları bakımından yoğun olan bölgelerinde görülen hava kirliliğine Londra tipi hava kirliliği adı verilir. Sanayi kuruluşlarında ya da binaların ısıtılmasında fosil yakıtların kullanıldığı şehirlerde, bu tip kirliliğin etkisi artar. Kömür ve linyit gibi fosil yakıtlar yakıldığında ortaya çıkan kükürtdioksit ve karbondioksit özellikle kış aylarında soğuyup alçalan havayla birlikte şehirlerin üstünü bir sis tabakası hâlinde örter. 1952 yılının kış aylarında Londra’da bu nedenle hava kirliliği büyük boyutlara ulaşmış ve yoğun kükürt gazı nedeniyle yaklaşık 4000 kişi hayatını kaybetmiştir. Londra tipi hava kirliliğinin yaşandığı alanlarda solunum yolu hastalıkları, cilt ve gözlerde tahriş gibi ciddi sağlık sorunları da görülür. Ülkemizde özellikle 1980 ve 1990’lı yıllarda konutların ısıtılmasında kömür ve linyitin kullanılması, başta Ankara olmak üzere iç bölgelerde yer alan birçok şehrimizde bu tip hava kirliliği Angeles Los Encılıs tipi hava kirliliği ise daha çok yaz aylarında etkili olan ve egzoz gazı kaynaklı bir kirlilik tipidir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyük kentlerinde araç sayısı da çok fazladır. Egzozlardan çıkan karbonmonoksit, azotoksit ve sülfüroksitler, güneş ışınlarının etkisiyle karbondioksite dönüşür. Eğer bu kent, Los Angeles gibi okyanus kıyısında yer alıyorsa okyanustan gelen ve nemle ağırlaşan hava, şehrin üstünü örter Fotoğraf Bu tip hava kirliliği de solunum hastalıkları ile kalp ve damar rahatsızlıklarına neden olur. Günümüzde araç trafiğinin çok yoğun olduğu ve deniz kenarında yer alan kentlerin çoğunda bu tip kirlilik görülebilmektedir. İstanbul’da da bu tip hava kirliliği zaman zaman etkili Radyoaktif Nükleer KirlilikBazı maddelerin çevreye yaydığı zararlı ışınlar ve partüküllere radyasyon adı verilir. Bu maddelerden biri de yaşam kaynağımız olan Güneş’tir. Güneş’ten gelen zararlı radyoaktif ışınlar, ozon tabakası tarafından absorbe edilir. İnsanlar için asıl zararlı olan radyasyon kaynağı ise yapay kaynaklardır. İnsanlar tarafından atom çekirdeğinin parçalanması esasına dayalı olan nükleer reaktör ve silahlar, parçacık hızlandırıcılar, X ışını makineleri, radyoaktif izotop kullanımı gibi etkinlikler radyoaktif kirliliğin başlıca nükleer bombalar ilk kez İkinci Dünya Savaşı esnasında kullanıldı. Amerika Birleşik Devletleri’nin, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı iki nükleer bomba sadece Japonya’nın savaşı kaybetmesine değil, bu kentlerde hâlâ etkisi görülen radyoaktif zararlara da neden oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından başlayan ve Soğuk Savaş olarak adlandırılan dönemde ise dünyanın iki büyük süper gücü Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği nükleer çalışmalarına hız verdiler Fotoğraf Issız bölgelerde nükleer denemeler yapan bu ülkeler, denemelerin doğaya zarar vermeyeceğini düşündüler. Ancak çok geçmeden bu denemelerin küresel bir radyoaktif kirlilik yarattığı ortaya çıktı ve iki süper güç nükleer denemeleri silah denemelerinin azalması, radyoaktif kirliliğin önüne geçemedi. Çünkü 1960’lı yıllardan itibaren yaygınlaşmaya başlayan nükleer enerji santralleri önemli çevre sorunları yaratmaya başladı. Nükleer atıkların neden olduğu su, toprak ve besin kirliliğinin yanı sıra, bu santrallerde meydana gelen kazalar büyük boyutta radyoaktif kirliliğe de neden oldu. 1986 yılında, o dönem Sovyetler Birliği içerisinde yer alan Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santralinde büyük bir kaza meydana geldi. İlk etapta Sovyetler Birliği yönetimi bu kazayı tüm dünyadan saklamaya çalıştı. Radyasyonun öldürücü dozları bile gözle görülmediği için kısa vadede Sovyet yönetimi bunu başardı. Ancak radyoaktivitenin etkileri Sovyetler Birliği’nin sınırlarını aşıp Batı Avrupa ve İskandinav ülkelerini de etkileyince meydana gelen bu büyük kazanın saklanması da imkânsız hâle geldi. Çernobil’in neden olduğu radyoaktivitenin izleri birçok ülkede hâlâ esnasında ortaya çıkan zararlı ışınlar, maddeleri iyonlarına ayırmakta ve kimyasal bağları koparmaktadır. Canlı hücrelerinde de onarılmaz yaralar açan bu ışınlara maruz kalmak, hücrelerde genetik bozulmaya ve kanser gibi hastalıklara neden Elektromanyetik KirlilikElektromanyetik dalgalar, elektrik akımı taşıyan kablolar, cep telefonları, baz istasyonları, radyo frekans dalgaları yayan radyo ve televizyon vericileri, yüksek gerilim hatları, trafolar ile mikrodalga ev aletlerinin yaydığı ve canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratan görünmez dalgalardır Resim Özellikle büyük şehirlerde, bu tip dalgaların elektromanyetik alanlar oluşturması bu kirliliğin temel nedenidir. Gözle görülmeyen elektromanyetik dalgalar, kimi zaman cep telefonunuzun çalmasıyla televizyonda karlanma yaparak, kimi zaman ise yüksek gerilim hatları yakınında uçan helikopterleri düşürerek kendini gösterir. Sürekli elektromanyetik dalgalara maruz kalan insanlarda kanser hastalıkları Gürültü Ses KirliliğiUzun süre gürültüye maruz kalmak yaşantımızı ve aktivitelerimizi nasıl etkiler, düşündünüz mü? Günümüzde teknolojik gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan sanayi kuruluşları, yoğun trafik, inşaat işleri, iş makineleri gibi birçok faktör gürültü kirliliği yaratmaktadır Fotoğraf dalgalar hâlinde yayılarak kulağımıza ulaştığını biyoloji ve fizik gibi derslerinizde öğrenmişsinizdir. İşte bu dalgaların taşıdığı enerjinin büyüklüğü, sesin kuvvetini belirler. Ses dalgalarının kulak zarında oluşturduğu basınç, desibel kavramı ile ifade en hafif ses 0 desibeldir ve bu değere işitme eşiği adı verilir. Orta yoğunlukta bir trafiğin olduğu caddedeki ya da bir diskodaki gürültü 80-110 desibel arasındadır. Bu şiddette bir gürültüye uzun süre maruz kalmak uykusuzluk, sinirlilik ve baş ağrısı gibi etkiler uçağın yarattığı gürültü ise 140 desibel kadardır. Bu gürültüye uzun süre maruz kalmak sinirsel hastalıklara, işitme ve denge bozukluklarına neden olur. 180 desibelin üzerindeki sesler ise kulak zarının patlamasına ve sağırlığa neden olmaktadır. Bu nedenle gürültülü ortamlarda çalışan kişiler kulak zarlarını korumak için özel aparatlar kullanmaktadır. Teknolojik Gelişmeler Ve Coğrafi Sorunlar Kayıtsız Üye teknolojik gelişmeler ve coğrafi sorunlar hakkında yazı lazım Cevap Teknolojik Gelişmeler Ve Coğrafi Sorunlar Deli Sevdam Teknolojik Gelişmeler Ve Coğrafi Sorunlar Teknolojik gelişmenin ortaya çıkardığı temel sorunları dört ana başlıkta özetlemek olanaklıdır Nükleer teknolojinin yol açtığı sorunlar, nüfus patlaması, öbür toplumsal sorunlar ve çevre sorunlan. Nükleer teknolojinin denetimi sorunu, temel olarak siyasal bir sorundur. Bu sorunun temelinde, dünyanın, her biri bir devlet biçiminde örgütlenmiş olan çeşitli uluslara ayrılmış yapısı yatmaktadır. Atom bombası, bilim adamının, topluma karşı sorumluluğu konusunu ciddi bir biçimde gündeme getirmişir. Teknolojinin yalnızca bir araç olduğu, yapıcı amaçlar için de, yıkıcı amaçlar için de kullanılabileceği genel olarak kabul gören bir görüştür. Buradaki temel sorun, bu kullanım biçimini toplumların hangi süreçlerle belirleyeceği sorunudur. İnsanlık, nükleer yıkım tehlikesini atlata-bilirse, çok yakın bir gelecekte büyük bir nüfus patlaması sorunuyla karşı karşıya gelecektir. Bu sorunun çözümünde, modern teknolojinin de yardımıyla, tutulabilecek iki yol vardır. Bunlardan birincisi doğum kontrolü yöntemlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasıdır. Teknolojinin bu konuda sunduğu olanaklara, kimi ahlaki değerler ve tabular karşı çıkmaktadır. Dünya nüfusunda belirli bir dengenin sağlanabilmesi için bu çatışmanın bir biçimde çözülmesi gerekmektedir. Öte yandan en iyimser tahminler bile uygulanacak doğum kontrol programla-nyla nüfus artış hızında 20. yüzyılın sonunda ancak küçük bir azalma sağlanabileceğini öngörmektedir. Bu durumda dünya gıda üretiminin artırılması için çok yoğun çabaların harcanması gerekmektedir. Modern teknolojinin bu çabada çok büyük katkısı olacaktır. Modern teknoloji toplumlarının karşılaştığı en önemli sorunlardan biri çevre sorunudur. İnsanoğlu yüzyıllardan beri çevreye zarar verici etkinlikler içindedir. Ama günümüzde, bir yandan nüfusun çok artmış olması, öbür yandan sanayileşmenin ulaştığı düzey, çevre sorununu dünya çapında bir bunalıma dönüştürmüştür. Bunalıma yol açan temel nedenin teknolojinin kendisi değil, insan tarafından kullanılış ve uygulanış biçimi olduğunu vurgulamakta yarar vardır. Tarihin bu noktasında insanlık yok olmaya ya da sağlıklı gelişmeye giden yollardan biri arasında bir seçim yapma durumundadır teknolojik gelişmeler ve sonucunda ortaya çıkan coğrafi sonuçlar Kayitsiz Üye teknolojik gelişmeler ve sonucunda ortaya çıkan coğrafi sonuçlar nelerdir—> teknolojik gelişmeler ve sonucunda ortaya çıkan coğrafi sonuçlar Hayat… Teknolojik Gelişmeler ve Ortaya Çıkan Coğrafi Sorunlar Teknolojik gelişmenin ortaya çıkardığı temel sorunları dört ana başlıkta özetlemek olanaklıdır Nükleer teknolojinin yol açtığı sorunlar, nüfus patlaması, öbür toplumsal sorunlar ve çevre sorunlan. Nükleer teknolojinin denetimi sorunu, temel olarak siyasal bir sorundur. Bu sorunun temelinde, dünyanın, her biri bir devlet biçiminde örgütlenmiş olan çeşitli uluslara ayrılmış yapısı yatmaktadır. Atom bombası, bilim adamının, topluma karşı sorumluluğu konusunu ciddi bir biçimde gündeme getirmişir. Teknolojinin yalnızca bir araç olduğu, yapıcı amaçlar için de, yıkıcı amaçlar için de kullanılabileceği genel olarak kabul gören bir görüştür. Buradaki temel sorun, bu kullanım biçimini toplumların hangi süreçlerle belirleyeceği sorunudur. İnsanlık, nükleer yıkım tehlikesini atlata-bilirse, çok yakın bir gelecekte büyük bir nüfus patlaması sorunuyla karşı karşıya gelecektir. Bu sorunun çözümünde, modern teknolojinin de yardımıyla, tutulabilecek iki yol vardır. Bunlardan birincisi doğum kontrolü yöntemlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasıdır. Teknolojinin bu konuda sunduğu olanaklara, kimi ahlaki değerler ve tabular karşı çıkmaktadır. Dünya nüfusunda belirli bir dengenin sağlanabilmesi için bu çatışmanın bir biçimde çözülmesi gerekmektedir. Öte yandan en iyimser tahminler bile uygulanacak doğum kontrol programla-nyla nüfus artış hızında 20. yüzyılın sonunda ancak küçük bir azalma sağlanabileceğini öngörmektedir. Bu durumda dünya gıda üretiminin artırılması için çok yoğun çabaların harcanması gerekmektedir. Modern teknolojinin bu çabada çok büyük katkısı olacaktır. Modern teknoloji toplumlarının karşılaştığı en önemli sorunlardan biri çevre sorunudur. İnsanoğlu yüzyıllardan beri çevreye zarar verici etkinlikler içindedir. Ama günümüzde, bir yandan nüfusun çok artmış olması, öbür yandan sanayileşmenin ulaştığı düzey, çevre sorununu dünya çapında bir bunalıma dönüştürmüştür. Bunalıma yol açan temel nedenin teknolojinin kendisi değil, insan tarafından kullanılış ve uygulanış biçimi olduğunu vurgulamakta yarar vardır. Tarihin bu noktasında insanlık yok olmaya ya da sağlıklı gelişmeye giden yollardan biri arasında bir seçim yapma durumundadır

teknolojik gelişmeler ve ortaya çıkan coğrafi sorunlar